Yunus Emre
27. Dönem Milletvekili
Dışişleri Komisyonu Üyesi
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu Üyesi
Başarılı bir bürokratik kariyerin ardından siyaset basamaklarını hızla tırmanan Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında CHP Genel Başkanı seçildi. CHP Genel Başkanı olarak yürüttüğü mücadelenin nasıl bir siyasal düşünceye dayandığını izleyebilmek için artık elimizde bir kaynak eser var. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu on yıllık süre içinde önemli konuşma ve yazılarından derlenen Yürüyüş başlıklı kitap; yıllar içinde “Kılıçdaroğlu Doktrininin” nasıl inşa edildiğini bize gösteriyor.
Kemal Kılıçdaroğlu on yıllık yürüyüşü boyunca önemli engellerle de karşılaştı. PKK terör örgütünün Artvin’de gerçekleştirdiği saldırıdan tutun Çubuk’taki linç girişimine kadar sarsıcı olaylar hafızalarda. 2015’te hakkı olmasına rağmen hükümeti kurma görevi kendisine verilmedi. 2018’de İyi Parti’nin seçimlere girmesinin engellenmesi oyununu 15 milletvekili hamlesiyle bozdu. 2019’da partisinin adayı Ekrem İmamoğlu, İstanbul seçimlerini kazanmasına rağmen seçimler uydurma gerekçelerle iptal edildi. Kılıçdaroğlu dikensiz bir gül bahçesinde değil engellerle dolu uzun-ince bir yolda yürüdü. Bu on yıllık süre içinde türlü engelleri aşma mücadelesinde en çok destek gördüğü hamlesi ise Adalet Yürüyüşü oldu. Adalete susamış bir toplumda adaletsizliklere karşı mücadelenin sembolü oldu Adalet Yürüyüşü. Bütün baskı ve zorlamalara karşı demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü için mücadelenin bu topraklarda milyonlarca taraftarının olduğunu herkese gösterdi. Tek başına başlattığı yürüyüş, Maltepe Meydanı’na ulaştığında milyonların katılımıyla büyük bir halk hareketine dönüştü. “Hak, hukuk, adalet” talebi milyonların sesi olarak Maltepe Meydanı’ndan tüm ülkeye yayıldı.
Kılıçdaroğlu’nun kitabına meslek ve siyaset yaşamındaki birikimden damıttığı deneyimler rehberlik ediyor. Bunların başında şu temel ilke yer alıyor: farklı görüşlerimiz olsa da farklı kökenlerden gelsek de ortak iyiye erişmek için birlikte çalışmalıyız. Kılıçdaroğlu’nun penceresinden bunu mümkün kılacak şey ise kurumlar ve mükemmeliyetçilik. Kurumsal bir işleyiş, kişiye sadakati değil kurallara bağlılığı temel alıyor. Bu kuralların herkes tarafından kabul edilmesi ve içselleştirilmesi de demokratik bir karar alma mekanizmasını ve katılımcılığı gerektiriyor. Mükemmeliyetçilik ise Maliye Bakanlığı gibi köklü bir kurumun içinde yetişen Kılıçdaroğlu’nun mesleki deneyiminden siyasete taşıdığı başka bir temel ilke. Bu ilkeye göre kamusal görevlerde bulunanlar işini iyi yapmalı. Bütün iş süreçlerinde mükemmelin peşinde olmalı. Mükemmeliyetçilik kişisel bir takıntı olmanın ötesinde ahlaki bir sorun. Doğal olarak mükemmeliyetçiliğe erişme arayışında ehliyet ve liyakate verilen önem de ahlaki bir zorunluluk. Özetle Kılıçdaroğlu’nun mesleki ve siyasi deneyiminden süzüp gündeme getirdiği bu ilke kendisine yol gösteriyor.
Yürüyüş kitabında yer alan konuşma ve yazılarda birçok konu ele alınmakla birlikte iki ana tema öne çıkıyor. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu demokrasi sorunu Kılıçdaroğlu tarafından çok erken bir aşamada, yıllar önce teşhis edilmiş. Demokrasiyi oluşturma ve ardından pekiştirme teması kitabın merkezinde yer alıyor. Yıllar içinde demokrasi sorununun kapsamı değişmekle birlikle Kılıçdaroğlu’nun gündemindeki yeri değişmiyor. Kitapta öne çıkan ikinci ana tema ise Kılıçdaroğlu’nun sosyal demokrat vizyonuyla da uyumlu olarak sosyal adalet vurgusu. Sosyal adalet sorunu sadece eşitsizlikler ve adaletsizlikler bakımından değil, iyi topluma ve demokratik yönetime erişmek bakımından da ele alınıyor. Ayrıca eski bir yüksek bürokrat olarak Kılıçdaroğlu sosyal adalete erişmede devletin rolünü ve işlevlerini kapsamlı bir şekilde tartışıyor. Yani Kılıçdaroğlu, demokrasi ve sosyal adalet tartışmaları etrafında yirmi birinci yüzyıl Türkiye’sine ilişkin vizyonunu ve yol haritasını ortaya koyuyor. Zaten kitabın üst başlığı bu vizyonu yansıtıyor: Özgür ve Adil Bir Türkiye İçin.
Türkiye’de politikacılar genel olarak toplumun karşısına yazılı eserlerle çıkma yolunu tercih etmezler. Bu bir yandan entelektüel boş vermişliğe, yani yazıyla ve siyasal düşünce tartışmasıyla toplumun değiştirilebileceğine dair umutsuzluğa dayanmaktadır. Diğer yandan politikacının yazılı eserlerle toplumun karşısına çıkması geleceğe ilişkin bir taahhüt niteliği de taşıyor. Yani politikacı kitap yazarken risk alıyor. Topluma yazılı olarak bir söz vermiş oluyor. Politikacı sınıfı işte bu söz verme durumundan çekindiğinden olacak toplumun karşısına yazılı eserlerle çıkmamayı tercih ediyor. Kılıçdaroğlu, Yürüyüş kitabıyla bu genel eğilimden farklılaşıyor. Kitapla toplumun karşısına çıkan bir politikacı olarak biliyor ki aslında Yürüyüş kitabı topluma verilmiş bir garanti: bu fikirlerden dönmeyeceğinin garantisi.
CHP’nin ilk genel başkanı Atatürk, 1927’de toplanan CHP Kurultayında okuduğu büyük eseri Nutuk’ta siyasette liderliğin rolünü şöyle tanımlıyor: “Efendiler, tarih, itiraz edilemez bir surette ispat etmiştir ki, büyük meselelerde muvaffakiyet için kabiliyet ve kudreti sarsılmaz bir reisin varlığı elzemdir.” Türkiye’nin Atatürk’ün tarifiyle yine bir “büyük mesele” ile karşı karşıya olduğu açık. Bu büyük mesele tek adam rejimine sandıkta bir son vermek ve Türkiye’yi demokratik bir rotaya oturtmak. Bunun için ihtiyaç duyulan liderliği, Kılıçdaroğlu hükmedici olmadan toplumu ve siyaseti dönüştürerek ortaya koyuyor.
Uzun bir yürüyüş bu. Erdoğan ve taraftarlarının otoriterlik özlemleriyle antipatik hale getirdiği reislik kavramının hakkını vererek yürüyor. Kimseyi dışlamadan, bütün toplumu kucaklayarak yürüyor. “Kabiliyet ve kudretinin sarsılmaz” olduğunu göstererek yürüyor. Atatürk’ün yolundan yürüyor. Özgür ve adil bir Türkiye’ye yürüyor…
Şimdiye kadar Yorum yok.
Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.