Siyasal Paradigmalar
İbrahim Varlı Neo liberal kapitalist-emperyalist sistem derin bir krizin girdabında. Mevcut yapısal kriz gün geçtikçe de derinleşiyor. Tamda ünlü İtalyan düşünür Antonio Gramsci’nin belirttiği gibi... Yeni Tür Hegemonya Mücadelesinde  Aktörler, İttifaklar, Jeopolitik Denklem
Gönderiyi Paylaşın

İbrahim Varlı
Gazeteci – Yazar

 

Neo liberal kapitalist-emperyalist sistem derin bir krizin girdabında. Mevcut yapısal kriz gün geçtikçe de derinleşiyor. Tamda ünlü İtalyan düşünür Antonio Gramsci’nin belirttiği gibi “Eskinin ölmekte olduğu yeninin ise henüz doğmadığı” kaotik zamanlardan geçiyoruz. Hegemonya, güç nüfuz savaşının daha da şiddetleneceği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Gramsci’nin dediği gibi “Şimdi canavarlar zamanı.” Bunun işaretlerini ekonomik, politik, askeri her cephede görüyoruz. Gerilimin düşmeyeceği, krizlerin birbirini takip edeceği yeni bir dönemin kapıları aralanırken yeni bir tür hegemonya, paylaşım, etkinlik mücadelesine tanık oluyoruz.

Güç dengelerinin, ittifakların, yönelimlerin değişen çıkarlar karşısında yeniden şekillendiği, çok kutuplu bir uluslararası sistemin içerisindeyiz. Soğuk Savaş sonrasının ABD merkezli tek kutuplu dünyası yerini çok aktörlü hegemonya, paylaşım, güç mücadelesine bıraktı. Hegemonya mücadelesinin 21. yüzyıla özgü versiyonunda bu nedenle rekabet bir hayli yüksek, denklem de o derece karışık. Değişen dengeler, aktörleri hamle yapmaya ya da yapılan hamleleri boşa düşürmeye itiyor. Uluslararası denklemdeki değişim ve güç mücadelesinin vardığı boyutu ABD başta olmak üzere küresel güç merkezlerinin ulusal güvenlik strateji belgelerinde ve güvenlik doktrinlerinde açıkça görülebilir.

JEOPOLİTİK MEYDAN OKUMALAR
Yeni hegemonya kavgasının niteliğine ve biçimine dair en önemli veriler askeri ve güvenlik bürokrasisiyle silah endüstrisinin temsilcilerini bir araya getiren, dünya genelinde onlarca lider ve devlet başkanının katıldığı Münih Güvenlik Konferansı’nda rahatlıkla görülebilir. Askeri/güvenlik bürokrasisinin Davos’u sayılan Münih Güvenlik Konferansı her yıl önemli meydan okumalara tanıklık ederken jeopolitik güç mücadelesinin evrildiği boyuta ilişkin de önemli doneler veriyor.
Geçen yıl 20 Şubat 2020 tarihinde Münih’teki Bayerische Hof Otel’indeki kürsüden rakiplerine ayar veren dönemin ABD Savunma Bakanı Mark Esper’in, “Artık yeni bir büyük güç rekabeti devrindeyiz. Düşük yoğunluklu çatışmadan uzaklaşıp, bir kez daha yüksek yoğunluklu savaşa hazırlanmalıyız” sözleri yeni bir dönemin kapılarını aralıyordu. Esper, uzun uzun 21. yüzyıla özgü yeni güç dengelerinden bahsedip, özellikle Çin ve Rusya’ya göndermelerde bulunarak açıkça bu ülkeleri tehdit olarak sıralıyordu. Esper, bu asrın bir gerçeği olarak birçok ekonomik kararın aynı zamanda ulusal güvenlik kararları olduğuna dikkat çekiyordu.

Bayerische Hof Otel’deki kürsü benzer bir jeopolitik meydan okumaya 10 Şubat 2007’de de tanıklık etmiş Rusya lideri Vladimir Putin, bu kürsüden manifesto niteliğinde bir konuşma yaparak ABD merkezli tek kutuplu dünya hâkimiyetinin kabul edilemez olduğunu vurgulamıştı. Putin, Rusya’nın yeniden tarih sahnesine döndüğünü, Moskova’nın hesaba katılmadığı hiçbir denklemin hayata geçirilemeyeceğini ilan edecekti.

ABD’NİN GERİ DÖNÜŞÜ VE DAĞITILAN KARTLAR

ABD, Rusya ve Çin arasındaki etkinlik, nüfuz mücadelesi kızışırken Esper’in konuşmasından bir yıl sonra 20 Ocak 2021’de Beyaz Saray’daki görevi devralan Başkan Joe Biden ilk meydan okumayı yine Münih’ten yapacaktı. ABD Başkanı Joe Biden, 19 Şubat’ta başkan olarak katıldığı ilk uluslararası konferans olan Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı açıklamada, “Bugün, Amerika Birleşik Devletleri başkanı olarak konuşuyorum ve dünyaya açık bir mesaj gönderiyorum: Amerika geri döndü” ifadelerini kullandı. Bu açık bir meydan okumaydı. Hemen ardından 3 Mart tarihinde açıklanan ABD’nin “Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Kılavuzu”nda bu tehdit ve meydan okumalar bir doktrine dönüştürülecekti.
Amerikan emperyalizminin yönelimlerini belirleyen temel metin olan Geçici Ulusal Güvenlik Stratejik Kılavuzu’nda açıkça Çin ev Rusya hedef alınıyor. “Amerika’nın kaderi bugün daha önce hiç olmadığı kadar içinden çıkılmayacak şekilde kıyılarımızın ötesindeki olaylara bağlı hale gelmiştir” denilen belgede temel strateji Çin’i ve Rusya’yı kuşatmak, Amerika’nın küresel liderliğini tesis etmek ve transatlantik ilişkileri onarmak olarak belirlenmiş durumda. ABD’nin en güçlü askeri varlığının Pasifik bölgesi ve Avrupa’da olacağına dikkat çekilen belgede Ortadoğu’da ise ihtiyaçlara cevap verecek oranda bir askeri varlık bulundurulacağı belirtiliyor.

1) Küresel güç dağılımı değişti: Küresel güç dağılımı değiştiği. Bu değişim ABD için yeni tehditler teşkil ediyor. Çin giderek agresifleşirken Rusya da küresel düzeni bozmak için etkinliğini artırmada kararlı. Bunların yanında İran ve Kuzey Kore gibi bölgesel aktörler de ABD ve müttefiklerine tehdit oluşturuyor. Bu ülkeler oyun kurucu kapasiteye ulaşma çabası içinde.

2) İttifaklar yeniden tasarlanmalı: Belgeye göre ABD’nin acil bir şekilde uluslararası sistemin geleceğini şekillendirmesi gerekiyor. Çünkü ittifaklar, kurumlar, anlaşmalar ve ABD’nin yardımıyla tesis edilen uluslararası düzenin temelini oluşturan normlar tehlikede. Ulusal güvenlik açısından birinci önceliğimiz dünyada ortaklık ve müttefiklikleri yeniden canlandırmak olmalı. Trump’ın büyük hasar verdiği Transatlantik ilişkilerin onarılması için kısa sürede sarf edilen gayretkeşlik tam da bu yönelimin sonucu.

3) Yeni ittifaklar inşa edilmeli: Belgenin bir diğer dikkat çekici vurgusu da mevcut ittifakların yanı sıra yeni ittifakların da inşa edileceğinin açıklanmış olması. Çin ve Rusya ile girişilen hegemonya mücadelesinde yeni aktörlerin cepheye katılması ABD için bir tercihten ziyade zorunluluk. Burada özellikle Güney Çin Denizi’nde Çin ile sorunlar yaşayan Güney Asya ülkelerinin ve Rusya’ya sorunlar yaşayan ve de yaşama potansiyeli olan Doğu Avrupa ve Avrasya ülkelerini saflarına çekme amaçlanıyor.

4) Küresel liderlik yeniden tesis edilmeli: Trump’ın aksine küresel işbirliğine önem verileceğinin belirtildiği belgede, küresel sorunlara çözüm bulunması için uluslararası kuruluşlarda ABD liderliğinin yeniden tesis edileceği ifade ediliyor. İttifak ve ortaklıklar da bu çerçevede dizayn edilecek. Amerika’nın menfaatleri korunurken de ulusal savunma ve ordu bu doğrultuda kullanılacak.

JEOPOLİTİK KAPIŞMANIN ÜÇ CEPHESİ

Esber ve Putin’in deklare ettiği yeni jeopolitik denklemin izlerini, ‘büyük güç çatışması’nın yankılarını her tarafta görmek mümkün. Sahneler yeniden yavaş yavaş kurulmaya başlandı, aktörler yerlerini almaya başladı. Biden’ın göreve başlar başlamaz Güney Çin Denizi’ndeki hareketliliğe koşut olarak Ukrayna cephesinde Donbass savaşını alevlendirerek Karadeniz’de tansiyonu yükseltmesi Amerikan emperyalizminin yeni yönelimlerine dair işaretler sunuyor.
Sergilenmeye çalışılan oyunun üç sinir noktası var.

1) Paylaşım kavgası: Paylaşım savaşlarının temel dinamiğini enerji ve hammadde kaynaklarına hükmetmek. Enerji geçmiş dönemlerde olduğu gibi 21. yüzyıldaki paylaşım savaşlarının da ana öğesi. Üç cephe ön planda. Birincisi Doğu Akdeniz. İngiliz, İtalyan, Fransız, Amerikan, Rus enerji kartellerinin de konuşlandığı Akdeniz’in doğusundaki zengin hidrokarbon yatakları üzerindeki paylaşımda rekabet tırmanıyor. İkincisi Ortadoğu: Körfez Arap monarşileriyle İran ve Irak/Kürt petrolünün dünyaya sevkiyatı her yönüyle kriz nedeni. Üçüncüsü ise Asya-Pasifik: Güney Çin denizi başta olmak üzere buradaki paylaşılamayan kaynaklar burayı geleceğin en büyük kapışma sahnesine dönüştürmeye aday.

2) Hegemonya tesisi: Küresel güç merkezleri arasındaki güç, nüfuz mücadelesinin önemli sacayaklarından olan hegemonik yayılmanın siyasi, askeri birçok veçhesi var. Bu yayılma zora dayalı olabildiği gibi –ki ekseriyetle böyle- yumuşak güç üzerinden de tesis edilebiliyor. Hegemonya alanlarının yeniden tesisi büyük cephe savaşlarından ziyade yerel/bölgesel aktörler üzerinden sürdürülen çatışmalarla sağlanmaya çalışılıyor.

3) Güç savaşı: Küresel güç kapışmasının bir diğer unsuru da rakibini çelmelemek. Bu cephedeki çatışmanın asli unsuru, hegemonik rakibini kuşatmak, gelişimine çelme takmak. Bilek güreşine tutulan rakibini müttefikleri üzerinden sıkıştırmak, çökertmeye çalışmak da bunun bir parçası. Amerikan emperyalizminin Suriye’yi çökerterek Rusya’ya bırakması bunun bariz örneklerinden.

ABD’NİN ÖNCELİKLERİ AKP’Yİ TERCİHE ZORLUYOR

Biden yönetiminin stratejik güvenlik belgesinden de anlaşılacağı üzere, Amerikan dış politikasının müttefiklerle birlikte şekilleneceği, transatlantik ilişkilerin ön plana çıkacağı bu dönem Türkiye açısından da bir yol ayrımının işareti. Gelgitli ilişkilere rağmen Washington için Kuzey Atlantik İttifakı’nın doğudaki sınır karakolu olan Türkiye vazgeçilmez bir müttefik. Beyaz Saray tam da bu nedenle bir tarafta Rusya ile iş tutup diğer tarafta kendisiyle yol almaya çalışan Ankara’yı “zorunlu” bir tercihe sürüklüyor. Biden’ın henüz Erdoğan ile konuşmaması, S-400 konusunda Washington’dan gelen sert açıklamalar hepsi Ankara’yı tarafını seçmeye zorlayan gelişmeler. Montrö anlaşması özelinde yaşanan 104 amiralin açıklamasıyla doruğa çıkan krizin arka planında da Amerikan emperyalizminin Saray rejimini zorladığı tercih var.
Rusya’ya karşı basıncı artıran ABD’nin Doğu Ukrayna’da, Karadeniz’de gerilimi tırmandırması Türkiye açısından bir turnusol işlevi görecek. Bir tarafta stratejik bir işbirliğine girişilen Rusya diğer tarafta göbekten bağımlı olunan ABD.

YENİ FAŞİZME DOĞRU MU?

Enerji ve hammadde kaynaklarına hükmetmek, nüfuz alanlarını çoğaltmak gibi doymak bilmeyen hegemonik iştah yeni krizler üretiyor. Neo liberal kapitalist-emperyalist sistem çıkmazda. Paylaşım, nüfuz, güç kavgası salgının yol açtığı tahribatla birlikte daha da keskinleşecek. Derinleşen yapısal krizin tetiklediği siyasal/toplumsal fay hatlarının ne tür bir kırılmaya yol açacağı meçhul. Belirsizlik iklimi her türlü seçeneğe açık. Yeni bir tür faşizmin kapıları da aralanabilir, tıpkı 29 ekonomik buhranının üzerinden yükselen faşizm gibi, kitlesel ayaklanmalar dönemi de başlayabilir. Amerikan emperyalizminin dünyayı yeniden fethetme çabası, Rusya ve Çin’in karşı hamleleri, Avrupa’nın çırpınışları, Hindistan gibi ülkelerin pay kapma isteği vs… Tüm bunlar yeni dönemdeki kapışmanın boyutlarına dair ipuçları veriyor.

Çin-ABD arasındaki rekabetin nereye nasıl evrileceği muamma. Ancak iki güç arasındaki rekabetin doğrudan sıcak çatışmadan ziyade yeni bir kuşak vekâlet savaşlarına dönüşmesini bekleyebiliriz.

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir