Siyasal Paradigmalar
Zeynep Gürcanlı 2021 yılı beraberinde uluslararası alanda Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren konu ve ülkelerde yeni aktörleri de beraberinde getirdi. ABD’de Joe Biden’ın yemin etmesiyle birlikte yeni... Yeni Aktörler; Biden’ın Ekibi ve Libya’da Geçici Hükümet.. Türkiye’yi Nasıl Etkiler ?
Gönderiyi Paylaşın

Zeynep Gürcanlı

 

2021 yılı beraberinde uluslararası alanda Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren konu ve ülkelerde yeni aktörleri de beraberinde getirdi.
ABD’de Joe Biden’ın yemin etmesiyle birlikte yeni ve Türkiye’yi çok yakından tanıyan ekibi göreve başladı. Türk dış politikasının son dönemdeki gözde başlıklarından Libya’da da yönetim değişti, Trablus’taki Türkiye’ye çok yakın duran siyasetçiler görevi bırakırken, kimi Ankara’yı zorlayacak, kimi ise Ankara’yla beraber hareket edecek yeni isimler geldi.
Peki kim bu Amerika’daki ve Libya’daki yeni yönetimler, kime yakın duruyorlar?
İşte özeti;

BİDEN’IN EKİBİ ZORLU

ABD’de Biden’ın seçildiğinin kesinleşmesiyle birlikte Ak Parti hükümeti izlediği dış politikada Washington’la ilişkilerini de etkileyebilecek bir dizi “esneklik” işareti vermeye başladı.
Mesela;
· Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın S-400 füzeleri için “Girit modelini” önermesi;
· Karadeniz’de Türk donanmasının Amerikan savaş gemileriyle birlikte –adı konulmadan Rusya’ya karşı- askeri tatbikat yapması;
· Yıllardır Çin’in Uygur Türkleri’ne yönelik insanlık dışı uygulamalarını görmezden gelen Anadolu Ajansı’nın birden bire geçen hafta Çin mezalimini haber yapması Ankara’nın politika değişikliğinin ilk ipuçları olarak kayda geçirilmiş durumda.

Ankara’yı bu “esnekliğe” iten neden, Biden yönetiminde görev alacak kilit isimlerin hepsinin, şu ya da bu şekilde, AK Parti hükümetinin politikalarına zamanında çok sert eleştiriler getirmiş olmaları.
· Biden’ın Dışişleri Bakanı olarak atadığı Anthony Blinken mesela;
Daha geçen Ekim ayında Türkiye’nin Kıbrıs politikasını sosyal medya hesabından açık açık eleştirmekten çekinmeyen Blinken, Fırat’ın doğusunu kontrol eden PKK uzantısı PYD-YPG’nin ABD ile ilişkilerinin güçlü savunucularından biri olarak da tanınıyor.
Blinken’in ayrıca Doğu Akdeniz krizinde Rum-Yunan ikilisinin tezlerine de daha yakın durduğu biliniyor. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı, Türk mevkidaşı Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmeyle eş zamanlı olarak Yunan Dışişleri Bakanı Dendias’la da görüştü. Ve bu görüşmeye ilişkin Washington’dan yapılan yazılı açıklamada Doğu Akdeniz’de Rum-Yunan ikilisinin İsrail’i de yanlarına alarak kurdukları cepheye Amerika’nın tam desteğini iletti.

· Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak seçtiği Jake Sullivan’ın ise Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok sert ifadelerle eleştirdiği makaleleri bulunuyor;

Sullivan, 2018 yılında ABD’nin eski Türkiye Büyükelçilerinden Eric Edelman’la ortak imzayla Politico’da yayınladığı makalede Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin İran’a yönelik yaptırımları en çok delen ülke olduğunu öne sürmüş, AK Parti hükümetine yakın medya kuruluşlarının ABD’nin Suriye’deki gizli askeri üslerinin haritalarının yayınlamalarından şikayet etmişti.
Sullivan-Edelman imzalı makalede başta Rahip Brunson olmak üzere, Amerikan vatandaşı ya da ABD için çalışan kişilerin tutuklanmaları “fiili esir alınmak” olarak nitelendirilmişti. Erdoğan’ın korumalarının 2017 yılında Washington’da bir gösteriye müdahale etmeleri de, S-400 alımı da, Suriye’de ABD’nin “ortak” dediği PYD-YPG’ye yönelik harekatlar da makalede çok sert sözlerle eleştirilmişti. Makalede en dikkat çekici görüş ise, Trump yönetimine AK Parti hükümetine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı yeterince sert olmadıklarına ilişkin getirilen eleştiri idi. Makalede, “yolsuzluklara karışmış Türk yetkililere, Türk savunma endüstrisi ve mali sektörüne karşı yaptırım uygulanmasının da masada olması gerektiği” görüşü ifade edilmişti.
ABD’nin yeni yönetiminden Türkiye ile ilk iletişim kuran da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile telefonla görüşen Sullivan olmuştu.
Ancak Sullivan yeni yönetimin Türkiye’ye bakışına ilişkin ilk işaretleri daha Kalın görüşmesinden önce, AB üst düzey temsilcileri ile yaptığı görüşmenin ardından ortaya koymuştu. ABD-AB temasının ardından Sullivan adına yapılan yazılı açıklamada, Türkiye resmen –Çin’le birlikte- hem AB’nin, hem de ABD’nin “ortak endişe kaynağı” olarak nitelendirilmişti.

· Biden’ın seçtiği Savunma Bakanı Lloyd Austin emekli bir general ve Türkiye’nin çok yakından tanıdığı bir isim;
Austin yakın zamana kadar Amerikan ordusunun Irak-İran ve Suriye’yi de içine alan biriminin, Centcom’un komutanlığı görevindeydi.
Austin, bu görevi nedeniyle Suriye’de Fırat’ın doğusunu kontrol eden PYD_YPG’nin silahlandırılması ve Amerikan askerlerince eğitilmesinin “fikir babalarından biri” olarak tanınıyor.
Ak Parti hükümeti özellikle son dönemde Irak ve özellikle de Suriye’de Amerikan kuvvetleriyle her karşı karşıya gelişinde, Trump yönetimini doğrudan hedef almak yerine, eleştirilerini Centcom üzerine yoğunlaştırmayı tercih etmişti. Türk-ABD ilişkilerinin en gergin olduğu dönemde Centcom’un başında olan ve kıyasıya eleştirilen General, şimdi ABD Savunma Bakanlığı’nın tümünün başına geçmiş oldu.

· Biden’ın CIA Başkanı olarak atadığı William Burns de Türkiye’yi çok yakından tanıyan isimlerden;

Burns geçen yılın Ağustos ayında Carnegie Endowment’ta yayınladığı makalesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, Rusya Lideri Vladimir Putin, Çin Lideri Xi Jinping, Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’la birlikte “otokrat liderler” arasında saymıştı.

· CIA Başkan yardımcısı olarak atanan David Cohen ise çok daha sıkıntılı;

David Cohen’ın adını ise tüm Türkiye Hakan Atilla’nın hapis cezasına çarptırıldığı, New York’taki Halkbank davasından biliyor; Atilla’nın suçlu bulunmasında David Cohen’in aleyhine verdiği ifade etkili olmuştu. Mart ayında yine New York Federal Mahkemesi’nde bu kez Halkbank aleyhine açılmış kurumsal dava başlayacak. Cohen’in, bu kez CİA Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyarak, yeniden tanık sandalyesinde olması kimse için sürpriz olmasın.

· Bir de Beyaz Saray’ın Ulusal Güvenlik ekibinde, Ortadoğu masasının başına getirilen Brett McGurk var.

AK Parti hükümeti McGurk’u ABD’nin PYD-YPG’ye verdiği destekten dolayı şahsi olarak sorumlu tutmuş, iş hakkında Türkiye’de teröre destek vermekten soruşturma açılmasına kadar varmıştı.

O dönem McGurk sadece Suriye’den sorumluydu. Şimdi yeni görevinde ise Türkiye’nin yakından ilgilendiği Libya, İran, Irak dahil, tüm Ortadoğu’da Amerikan politikalarına yön verecek bir konuma geldi.

LİBYA’DA YENİ DÖNEM;

ANKARA “ŞİMDİLİK” MEMNUN

Ankara’nın yakından ilgilendirdiği, TSK’nın Trablus hükümetinin onayıyla ordusuna askeri eğitim verdiği Libya’da da BM öncülüğünde geçici yönetim oluştu.

Peki seçilenler kim, Libya’daki karşıt cephelerden hangisine yakın duruyorlar ?

Geçici yönetim dört kişiden oluşuyor; üç kişilik Başkanlık konseyinin Başkanı Yunus el Menfi, üyeleri Musa El Koni ve Abdullah el Lafi, Başbakan ise Abdülhamid Dibeybe oldu.

Yönetimdeki kilit isimler Başbakan ve Başkanlık Konseyi Başkanı. Diğer iki ismin çok da etkili olmayacakları görüşü hakim.

· Uluslararası alanda en çok tanınan –ve en çok tartışılan- isim Başbakan Dibeybe;

Kaddafi döneminin etkili adamı. O dönemde Libya Kalkınma ve Yatırım Şirketi’nin başında olan Dibeybe’nin adı yolsuzluklarla anılıyor. Türkiye açısından bakıldığında ise, Kaddafi döneminde Türk şirketlerine verdiği çok sayıda iş ve ihale nedeniyle Ankara’ya yakın duran bir isim olarak biliniyor. Nitekim göreve seçildikten hemen sonra yaptığı açıklamada da “Türkiye gerçek ortağımızdır” diyerek hakkındaki bu görüşü pekiştirdi.

Dibeybe konusundaki bir başka not ise adının Müslüman Kardeşler ile birlikte anılması; Dibeybe’nin akrabası Ali Dibeybe’nin Müslüman Kardeşler’in en büyük finansörlerinden biri olduğu yazılıp çizilmeye başlandı bile.

Başbakan Dibeybe, daha seçimler yapılmadan önce oluşan mutabakat çerçevesinde-Türkiye’nin desteklediği- ülkenin Batı bölümünden geliyor.

 

· Mutabakat çerçevesinde Başkanlık Konseyi Başkanı’nın ise, Hafter güçleri kontrolündeki ülkenin doğusundan gelmesi gerekiyordu. Resmen öyle de oldu;

El Menfi kağıt üzerinde Hafter’in kontrol ettiği bölgeden olmakla birlikte, siyasi anlamda Hafter’e karşı çıkan bir isim. Dolayısıyla daha şimdiden uluslararası basında “yeni yönetimde Hafter’i temsil eden kimsenin olmadığı”, bunun da sıkıntı yaratma ihtimali üzerinde durulmaya başlandı.

El Menfi’nin Ankara ile dolaylı diyebileceğimiz bir başka ilişkisi ise, Türkiye ile Trablus hükümeti arasında imzalanan Deniz Yetki Mutabakat Muhtırası sırasında Libya’nın Atina Büyükelçisi olması, Yunan hükümetinin anlaşma nedeniyle kendisini “istenmeyen adam” ilan edip, ülkeden kovmasıydı.

(İlginçtir; Yunanistan Libya’da yeni yönetimin seçilmesiyle birlikte , hem Trablus’taki Yunan Büyükelçiliğinin, hem Bingazi’deki Başkonsolosluğunun yeniden açılacağını ilan eden ilk ülke oluverdi. Belli ki Libya’daki yeni yönetimle, özellikle de bir dönem ülkeden kovdukları Menfi ile beyaz sayfa açmaya çalışıyor, meydanı Türkiye’ye bırakmak istemiyorlar.)

Hafter destekçisi Fransa’nın ise seçilir seçilmez Hafter karşıtı politikalarıyla tanınan Başkanlık Konseyi Başkanı Menfi’yi Paris’e davet etmesi de not etmeye değer.

· ÜLKEDEKİ YABANCI GÜÇLERİN AKIBETİ NE OLACAK?

Libya’da yeni kurulan yönetimin ülkeyi seçime götürmek kadar kritik bir görevi daha var; Libya’daki yabancı askeri güçlerin ülkeden ayrılmasını sağlamak.

Ancak bu görev, Libya’da Birleşik Arap Emirlikleri’nin parasını verip getirttiği Rus Wagner Şirketi milisleri ve Suriye’den taşınan silahlı savaşçılar düşünüldüğünde çok zor görünüyor.

Bir de elbette Libya’nın batı bölgesinde, Trablus’taki bir önceki hükümetin imzaladığı anlaşma çerçevesinde bulunan Türk askerleri var; Türkiye’yle imzalanan askeri eğitim anlaşması yeni dönemde de geçerli olacak mı, yoksa yeni bir anlaşma mı imzalanacak? Türkiye, anlaşmanın devam edeceğini, karşı cephe ise yeni yönetimle birlikte tüm askeri anlaşmaların geçersiz kılındığını savunuyor. Ankara açısından işin kötüsü, ortada bir de ülkedeki tüm yabancı askerlerin geri çekilmesini öngören bir BM kararı var. Ciddi bir diplomasi savaşı yaşanacak gibi bu konuda.

· BM GÖZLEM GÜCÜ KURULACAK MI? NATO MU, AB Mİ DESTEKLEYECEK?

Libya’da yeni yönetime destek olmak için uluslararası camianın nasıl bir yol izleyeceği de ciddi bir tartışma konusu. Daha şimdiden Libya’daki yabancı milislerin ve askerlerin ülkeden ayrılışını gözlemlemek için bir BM gücü kurulması tartışılmaya başlandı. Ancak BM gücünün tek başına etkili olmayacağı, mutlaka NATO ya da AB gibi oluşumlardan askeri (lojistik, istihbarat gibi) yardım alması gerektiği hesaplanıyor. Destekleyen NATO olursa, karar mekanizmasında kendisi de bulunacağından Türkiye açısından rahatlatıcı bir unsur olacak. Ancak ibre –halen Libya açıklarında devam eden IRINI deniz operasyonu gibi- AB’ye doğru kayarsa, Türkiye için sıkıntılı; Yunanistan ve Fransa’nın içinde olduğu AB’nin Türkiye’nin Libya politikalarını zora sokması mümkün. –Ankara’da hiç kimse IRINI operasyonu çerçevesinde bir Türk kargo gemisinin zorla durdurulup, Türkiye’nin resmi itirazına rağmen arandığını unutmadı.-

Kısacası Libya’da yeni yönetim göreve başladı ama kargaşa henüz bitmiş değil;

Bir önceki Trablus hükümeti de 2015 yılında BM öncülüğünde sadece iki yıl için oluşturulmuştu, ama beş yıldan fazla görevde kaldı. Resmen en fazla 18 ay görev süresi öngörülen yeni yönetimin bu süre içinde ülkeyi seçime götürüp götüremeyeceği çok tartışmalı.

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir