
Doç. Dr. Demirhan Burak Çelik
Türkiye’nin yargı sorunu belki Cumhuriyet’le yaşıttır. Bununla birlikte yargı konusundaki tartışmanın kimi zaman alevlendiği ve kimi zaman gündemin geri planına düştüğü dönemler olmuştur. Son yıllarda ise açıklanan onca “reform paketi”ne, hazırlanan “strateji belgeleri”ne ve yapılan anayasa ve yasa değişikliklerine karşın Türkiye, yargının yürütmeden bağımsız bir görünüm sergileme sorunu yaşadığı, tarafsızlığının tartışıldığı, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasının bizzat mahkemelerce bir yana bırakıldığı bir ülke konumuna gelmiştir.
Türkiye’de yargının içinde bulunduğu durum gerek ulusal gerekse uluslararası alanda faaliyet yürüten saygın kurumların çeşitli araştırmalarında da ortaya konmuştur. Türkiye’de yapılan araştırmalar yargıya güvenin her geçen gün azalmakta olduğunu göstermektedir.
Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konusundaki gerilemede, kuşkusuz 16 Nisan 2017 anayasa değişikliğiyle benimsenen hükümet sisteminin payı büyüktür. Aslında yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hükümet sistemlerinden ayrı değerlendirilmesi gereken bir konudur. Bununla birlikte, 2017 anayasa değişikliğiyle benimsenen, özünde başkanlık sisteminin yozlaşmış bir türü olan ve hazırlayanlar tarafından “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olarak adlandırılan yeni hükümet sistemi, bütünüyle başkanın denetiminde, denge ve denetimden arınmış bir düzen öngördüğünden, yargıyı da yürütmeye bağımlı hale getirmeyi amaçlamış; bu yönde kurumsal değişiklikler yapılmış ve bunların sonuçları uygulamaya da yansımıştır. Bu nedenle, Türkiye’nin mevcut yargı sorunu hükümet sistemi tartışmasından bağımsız düşünülemez. Öte yandan, bugünkü yargı krizinin temelinde bir yandan geçmişten gelen yapısal sorunların çözülememiş olmasının; diğer yandan 16 Nisan 2017 değişikliğiyle bunlara yeni sorunların eklenmiş olmasının bulunduğu da belirtilmelidir. Krizin çözümü için olmazsa olmaz koşullardan biri bu iki boyutun da görülmesi ve kabul edilmesidir. Bu saptama, çözüm arayışında izlenecek yöntem açısından da belirleyicidir ve hem eski sorunlara yönelik öneriler geliştirmeyi hem de yeni kurum ve uygulamalar üzerinde düşünmeyi zorunlu kılmaktadır.
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü’nün (İstanPol) “Yeniden Sistem Tartışmaları Projesi” kapsamında hazırlanan bu çalışmada, yargının başlıca sorunları, “Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Yapılanması ve İşlevleri”, “Yargı Mensuplarının Meslekî Yaşamları”, “Yüksek Yargı” ile “Savunma Mesleği ve Barolar” biçiminde dört ana başlık altında incelenmiştir. Bu dört temel sorun alanına yönelik olarak geliştirilen otuz bir adet öneri gerekçeleriyle birlikte ortaya konmuştur. Bunlar arasında, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun lağvedilmesi ve yerine “Adalet Yüksek Kurulu” adı altında yeni bir organ kurulması; yargıç-savcı alımında mülakât yönteminin kaldırılması ile nesnel ve denetlenebilir bir sözlü sınav getirilmesi; yargıçlar ve savcıların meslekte yükselmelerinde bir değerlendirme ölçütü olarak sınav uygulamasının başlatılması; yargısal atamalarda açıklığı ve kamu denetimini sağlamak için raporlama ve dinleme (hearing) yönteminin benimsenmesi; Yargıtay, Danıştay gibi mahkemelerden Adalet Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi ya da Yüksek Seçim Kurulu gibi diğer organların üyelikleri için yapılacak seçim ve atamalarda, o mahkemelerde belli bir süre çalışmış olma koşulunun öngörülmesi gibi özgün öneriler yer almaktadır.
Raporun tamamı için: Türkiye’de Hukuk Devletinin Tesisi
Şimdiye kadar Yorum yok.
Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.