Siyasal Paradigmalar
Av. Murat Bakan İstilacı bir tür gibi yayılıyoruz. Kendimizden başka hiçbir canlıya yaşama hakkı tanımıyoruz. Son 50 yılda her 3 omurgalı canlıdan ikisi yok oldu.... Türkiye Neden İklim Krizi İle Mücadelede Gerçek, Kararlı ve İstikrarlı Yol Alamıyor?
Gönderiyi Paylaşın

Av. Murat Bakan
27. Dönem İzmir Milletvekili
Çevre Komisyonu Üyesi

 

İstilacı bir tür gibi yayılıyoruz. Kendimizden başka hiçbir canlıya yaşama hakkı tanımıyoruz. Son 50 yılda her 3 omurgalı canlıdan ikisi yok oldu. 300 bin yıldır başka canlılarla birlikte yaşayan insan son 50 yılda sadece diğer türleri yok etmekle kalmadı aynı zamanda gezegeni geri dönülmez şekilde değiştirdi. Sanayi devriminden bu yana gezegenimiz 1.1 santigrat ısındı ve ısınmaya devam ediyor. Eğer bu hızla ısınmaya devam ederse yüzyılın sonunda bu mavi gezegen tüm canlı yaşam için yaşanmaz bir yer haline dönüşecek

Doğanın bize cömertçe sunduğu kaynakları hunharca tüketen insanlık, sadece kendi yarını için değil tüm canlı yaşamı tehdit eden bir varoluş problemini ortaya koymuş oldu.

İklim krizi; o ikonik fotoğrafta olduğu gibi kopmuş bir buzulun üzerindeki kutup ayısının sorunu olmaktan çıkalı çok oldu.

Kuraklık, aşırı ve ani yağışlar sadece kentleri vurarak maddi ve manevi kayba sebep olmayacak; toprağa ve dolayısıyla üretime etkisi gıda krizini, su kaynaklarımızdaki kirlilik ve tükeniş su krizini ve dolayısıyla sağlık krizini doğuracak. Her geçen yıl daha da çok ısınan hava, suların yükselmesine, kıyı kentlerinin sular altında kalmasına, kuraklık ürün azlığına, kıtlığa sebep olacak. Tüm bunlar bugün savaştan kaçtıkları için ülkemize gelen göçmenlerden çok daha fazlasının iklim göçmeni olarak sahra ve sahra altı ülkelerden ülkemize gelmesine neden olacak.

Türkiye, Akdeniz Havzası’nda olması sebebiyle iklim krizinden en çok etkilenecek ülkelerden birisi. Ancak bunun öneminin idrakına var(a)mayan ülkelerin de başında geliyor.

Geçen yaz ülkenin dört bir yanını aynı anda saran yangınlar ve seller iklim yıkımının birer fragmanıydı.

Evet, bizim ülkemizin çok yakıcı ve öncelikli gündemleri var. En önemlisi de ekonomik buhranda boğulan yurttaşların hayatta kalma mücadelesi veriyor olması… Eline ‘iş’, ‘aş’ yazıp intihar eden yurttaşın öncelikli problemi kendi varoluş problemi iken ülkemizin ya da gezegenimizin yüzyılın sonunda yaşayacağı varoluş problemi ile ilgilenmesini beklemek gerçekçi olmayabilir. Ancak devlet aklı Türkiye’yi bekleyen her türlü krize ve tehlikeye bilhassa iklim krizine yönelik hazırlığını yapmak zorunda. Dünya, tüm politikalarını iklim krizine göre değiştirip dönüştürürken siz olan biteni görmezden gelemezsiniz.

Düne kadar dünyada enerji politikaları tüm politikaları belirliyordu. Politika ajandasının en üstünde enerji politikaları vardı; enerji savaşlar çıkartıyordu, hükûmetler deviriyordu. Ancak dünyanın yaşadığı varoluş problemi yani ‘iklim krizi’ ile ilgili oluşan farkındalık her şeyi tersine döndürdü. Artık, politika ajandasının en üstünde ‘iklim’ var. İklim politikaları; enerji politikalarını, sağlık politikalarını, eğitim politikalarını, ulaşım politikalarını ve ekonomi politikalarını belirler noktaya geldi. Ve biz ülke olarak, dünyada oluşan bu yeni düzenin -şimdilik- dışında seyrediyoruz.

2015 yılında imzaladığımız, defalarca gündeme getirmemize rağmen 6 yıl boyunca parlamentomuzda onaylanmayan Paris İklim Anlaşması’nın hızla onaylanması, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın adına ‘iklim değişikliği’ eklenmesi, Meclis’te iklim araştırma komisyonu kurulması, şuralar, fuarlar düzenlenmesi de bu durumu değiştirmiyor, alınan hiçbir karar, atılan hiçbir adım iklim kriziyle mücadelede somut etki yaratmıyor.

Bu iş zorla, ‘biz de bu yeni karbonsuz ekonomik sistemin dışında kalmayalım’ diye yapılabilecek bir şey değil. Eğer iklim krizi ve etkileri konusunda gerçekten bir farkındalığınız yoksa attığınız adımlar elle tutulur sonuçlar elde etmenizi sağlamıyor.

Nitekim şu anki iktidarın ne iklim krizi diye bir derdi var ne de böyle bir farkındalığı…

Bunun en somut örneği; Erdoğan’ın geçtiğimiz Kasım ayında. ‘Dünya için son şansımız’ olarak tanımlanan, 123 devlet başkanının geleceğini bildirdiği ve 122’sinin geldiği Glasgow’daki 26’ncı BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansına (COP26) ‘geleceğim’ deyip gelmemesi oldu. ‘Güvenlik riski’ diye garip bir gerekçe sunmuş olsa da o dönem Erdoğan’ın tüm derdinin ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmek olduğunu hatırlarsınız. COP26’dan hemen önce İtalya’da G20 zirvesinde Biden ile görüşen Erdoğan’ın Glasgow’a gelme zahmetine girmesine gerek kalmadı. Gerçek bu. Bu gerçeği de hafızamıza kazıdık, tarihe not olarak düştük. Biz ise COP26’ya gittik, dünya neler yapıyor gördük, sonra döndük ülkemiz neyi nasıl yapmalı diye çalışıyoruz.

“Türkiye neden iklim krizi ile mücadelede gerçek, kararlı ve istikrarlı yol alamıyor” sorusunu kendimize sormamız lazım. Bu sorunun yanıtını siyaseti kutuplaşma ve karşıtlık üzerinden yapan iktidar politikalarında aramak gerekir.

Zira iklim krizi; Cumhurbaşkanı kükrediğinde toplumsal parçalanma yaratabileceği, tabanını konsolide edebileceği, meşruiyetini pekiştirebileceği bir iç politika alanı değil.

Yaklaşık 20 yıldır ülkeyi tek başına yöneten siyasi parti için bir konunun her şeyden önce kendisine rant sağlaması gerekliliği ve önceliği üzerinden ilerliyor. Düşünün; maden için bu toprakların ve belki de insanlığın en çok kutsiyet atfettiği kadim ağacı olan zeytin ağaçlarına kıyabildiler! Ya da ‘cari açığı orman ürünleri ile kapatacağız’ diyerek milli parklarda, muhafaza ormanlarında, kalan ormanlarda ağaç kestiler. Ormanlardan maden sahası için aldıkları kiralama geliri genel bütçeden Orman Genel Müdürlüğü’ne ayrılan bütçenin iki katı. Bu bakış açısındaki bir yönetimle iklim kriziyle mücadele etmek mümkün değil. Biz önce bu bakış açısına sahip olanlarla, aldıkları kararlarla mücadele etmek zorundayız.

Her geçen gün hızla hayatımıza etki eden iklim krizini de yapılan uyarıları da görmezden, duymazdan gelmeyi hatta tam tersi yönde politikalarla ülke yönetmeyi tercih ediyorlar. Bu ‘tercih’ yüzünden her geçen gün almak zorunda kalacağımız kararların ağırlığı artıyor. Ülke olarak bizim ve en nihayetinde gezegenin ödeyeceği bedel de ağırlaşıyor.

İklim yıkımıyla mücadelede; en önce tüm Bakanlıkların ‘iklim krizi’ hassasiyetini önceleyerek koordine olmaları gerekiyor. Bir yandan iklim kriziyle mücadele ederken, diğer yandan dünyanın çöp sömürgesi haline gelemeyiz. Bir yandan ‘2053 net sıfır emisyon’ hedeflerken, diğer yandan karbon yutak alanlarımız olan ormanlarımızı maden uğruna katledemeyiz. Bir yandan kuraklıktan dem vurup diğer yandan vahşi tarımsal sulamada ısrar edemeyiz. ‘Yeşil kalkınma devrimi’ hedefinden bahsederken, kömürden elektrik üretmeye devam edemeyiz!

Öncelikler ve tercihler değişmeden gerçekten bir mücadele başlatamayız!

İklim krizi hem ulusal güvenlik sorunu hem de memleketin gerçek beka sorunu olarak gözümüzün içine bakıyor.

Gerçekten uzak hedefler belirleyip, ‘çılgın’ ve ‘devasa’ projeler üretmeyi öncelemek yerine; dünyanın gittiği yeri göz önünde bulundurup, ‘gerçek’ hedefler belirleyip iklim dostu projeleri hayata geçirmek zorundayız. Radikal kararlar alarak ülkemizin geleceğini kurtarmak zorundayız.

Eğer ülke olarak kömürden çıkarsak, adil ve yeşil dönüşümü sağlarsak, doğru ve gerçekçi hedefler belirleyip, karbonsuz ekonomiye yeterli kaynak ayırır, rotamızı sürdürülebilir yaşama çevirirsek hem dünyada doğru bir yerde saf tutacak hem de yeni ekonomik düzende yerimizi alabileceğiz. Yoksa geleceğin farkına varamamanın sonuçlarını telafi etmek için hiç vaktimiz olmayacak.

Unutmayın; bu topraklar, bu göllerle, ormanlarla, dağlarla, derelerle, nehirlerle vatan! Kimseden 49 yıllığına kiralamadık buraları. Bu topraklar her şeyiyle bizim vatanımız. Eğer koruyamıyorsanız, buraya vatan diyemezsiniz. Sahip çıkmak zorundasınız!

Eğip bükmeden, ‘ama’ demeden, çelişmeden, çekişmeden tüm farkındalığımızla, bilincimizle ve kararlılığımızla iklim kriziyle mücadeleyi topyekûn biz başlatacağız. Bunu hep birlikte omuz omuza verip başaracağız.

Hiç unutmamalıyız; ölü gezegende gelecek olmaz !

 

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir