Siyasal Paradigmalar
Pınar Kıvandık Türker Türkiye ekonomisi, kronik sorunları olan bir ekonomidir. Dönem dönem ekonomik durumda iyileşmeler görülse de enflasyon ve işsizlik yapısal bir sorun olarak varlığını... Türk Ekonomisinde Yolun Sonu Mu?
Gönderiyi Paylaşın

Pınar Kıvandık Türker
Çalışma Ekonomisti

 

Türkiye ekonomisi, kronik sorunları olan bir ekonomidir. Dönem dönem ekonomik durumda iyileşmeler görülse de enflasyon ve işsizlik yapısal bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Bugün ülkenin yaşadığı ekonomik sorunlar büyük ölçüde makro ekonomik dengesizliklerden kaynaklanıp, pandeminin yarattığı küresel çaptaki durgunluğun etkisiyle perçinlense de yaşanılan sorun, salt ekonominin iyi yönetilememesinden değil; halkın, iç ve dış piyasa aktörlerinin yönetime olan güvensizliğinden, hukuksuz uygulamalardan, kuralsızlıktan, denetimsizlikten, iç ve dış politikada belirsizliğin yarattığı öngörülemezlikten beslenmektedir. Bu durum krizden çıkışı, uygulanacak iktisadi politikalar ile baş edilemeyecek boyuta taşımaktadır.

Türkiye ekonomi tarihinde en son adı konulmuş kriz 2001 yılında görülmüş olsa da, ülke 2018 yılından beri adı konulmamış bir krizi yaşamaktadır. Ülke tarihindeki ekonomik krizlere baktığımızda 1946 dan beri belirli periyotlarla ( 1958, 1974, 1980 , 1994, 2001) krizler yaşanmıştır. Yaşanılan ekonomik krizlerin hemen hepsinde dış ticaret ve  bütçe açığı,  ödemeler dengesinde bozulma,  yüksek enflasyon, yüksek kur ve Türkiye ekonomisinin dış gelişmelere karşı aşırı kırılgan olduğu görülür. Yaşanan her ekonomik kriz, öncesinde süregelen yanlış siyasi ve ekonomi politikalarının sonucu olarak ortaya çıktı. Her biri iç yada dış kaynaklı benzer dinamiklerden  kaynaklansa da, uygulanan ekonomi politikaları ile kısa sürede toparlanmanın bir yolu bulundu. Krizden çıkış sürecindeki acı reçeteler, hem ekonomik hem de siyaseten bedeller ödetti. Toplum, işsizlikle, genel refah düzeyi ve alım gücünün düşmesi ile bedel öderken, ülkeyi yönetenlerden ise bedeli, iktidarı alarak ödetti.

 2001 krizi yaşanan son kriz mi?

Kriz sözcüğünün kullanıldığı son kriz olsa da, 2008 yılında ABD menşeli olarak, özellikle gelişmekte olan ülkelere yansıma etkisi ile bir kriz yaşandı. Bu kriz ABD’nin izlediği genişlemeci para politikasıyla paranın gelişmekte olan ülkelere kayması sonucu, ülkeye giren yabancı sermaye ile aşıldı. Ülkeye giren bol miktarda yabancı sermaye ile kısa süreli refah yaşanmışsa da, bu durumdan krizi fırsata çevirecek şekilde yararlanılamadı. Para uzun dönemde yüksek katma değerli ürünlerin üretimi, eğitim ve sanayide yapısal reformların gerçekleşmesi için kullanılmadı. 2013 yılından itibaren, ABD’nin para politikasında sıkılaşmaya geçmesi ile parasının anavatanına dönmesi sonucu, gelişmekte olan ülkeler geçici refah döneminden sonra kendi ekonomilerinde sıkıntılar yaşamaya başladı.  Türkiye 2018 yılından günümüze devam etmekte olan, adının söylenmesinden imtina edilen, yok sayıldıkça derinleşen fakat varlığını yadsınamaz şekilde hissettiren bir ekonomik krizle yüzleşmektedir.

Mevcut krizden çıkış mümkün mü?

Türkiye’nin krizler geçmişi ve tecrübesi, ülke ekonomisinin kısa sürede toparlandığını göstermektedir.   Geçmişte yaşanan krizlerden çıkış için istikrar ve reform paketleri açıklanmış, IMF den kaynak tahsis edilmiş, para ve maliye politikalarını uygulayabilmiştir. Lakin her seferinde krizden çıkış için uyguladığı reçeteler kısa süre ekonomide canlanmaya ve büyümeye imkan sağlarken, uygulanan politikaların uzun vadede sürdürülememesi, seçim dönemlerindeki popülist politikalar, ülkeyi sürekli olarak yeni bir krize gebe bırakmıştır. Düzelme bir süre devam etmiş ve yeni bir kriz döngüsüne girmesiyle nihayetlenmiştir. 2018 yılından günümüze süren ekonomik krizden çıkaracak formüller, uygulanabilir politikalar olmasına rağmen Türkiye özelinde ekonomi politikalarının uygulanmasının önünde pek çok engel vardır. Bunlar;

  • Doğru ve Şeffaf veri eksikliği: Durum analizinin net olarak yapılabilmesi için doğru ve normlara uygun ölçülmüş ekonomik verilere ihtiyaç vardır. Nitekim Türkiye’de artan döviz kurları, yüksek işsizlik ve alım gücünün düşmesine rağmen istatistiksel verilerin bunu tam olarak yansıtmaması halkın nezdinde resmi verilerin güvenirliliğine gölge düşürdü.

 

  • Kabullenmeme: Ekonomik bir krizin yaşanmakta olduğunu kabullenme, krizden çıkış için gerekli adımların atılmasında ilk aşamadır. Böylece oluşturulacak politika halka açıklanarak destek istenebilir. Piyasa aktörlerinin sorunun çözüleceğine dair ikna olması ile gelecek beklentilerini iyileştirmeleri, politikanın başarısı için en önemli unsurdur. Pandemi döneminde alınan gecikmeli ve yetersiz önlemler, halkın ve reel sektörün gelirlerindeki azalmaya karşın maddi teşvikle desteklenememesi, aşı tedarikinin tam ve zamanında sağlanamaması ülke ekonomisinin kötü olduğunu gösterirken, hükümetin var olan krizi reddettiği gibi ekonominin güçlü olduğu yönündeki açıklamaları, tüm bunlardan mağdur olan halkın ve reel sektörün yönetime olan güvenini ciddi anlamda sarstı. Gelecek beklentilerinin de olumsuza çevrilmesi, halkı kendi önlemlerini almaya zorlarken ekonomiyi kilitlenme noktasına getirdi.

 

  • Doğru ve istikrarlı iktisadi politikanın olmaması: Varolan ekonomik sorunların yapısına uygun gerçekçi ve uygulanabilir bir politika oluşturulup, istikrarlı ve kararlı bir şekilde uygulanması ile çözüme yönelik adımdan sözedilebilir. Kaldı ki, tutarsız ve bilimsel temelden uzak, değişken ve günübirlik politikalar, hem iç piyasalarda hem de yatırımlarını yönlendirecek dış piyasalarda belirsizliğe ve öngörülmezliğe yol açtı.

 

  • Finansman Kıtlığı: Mevcut durumda kısa vadeli dış borçların ödenmesi yada döndürülebilmesi, cari açığın giderilebilmesi ve uygulanacak politikaların ihtiyaç duyacağı finansmanın sağlanmasında doğrudan / dolaylı dış kaynağa yada yurtdışından borçlanabilme olanağına ihtiyaç vardır. Türkiye dünyada en yüksek faiz veren yedinci ülkedir. Özellikle pandemi döneminde gelişmiş ülkelerin para arzını arttırmasıyla, piyasalarda paranın bollaşmasına rağmen yabancı sermayenin çok küçük bir kısmı ülkeye girerken, büyük bir kısmı da kısa sürede getirdiklerinden daha fazlasını alarak, ülkeyi terk etti. Türkiye’nin kredi iflas riski(CDS) oranında Arjantin ve Venezuela’dan sonra dünyanın en yüksek üçüncü ülkesi olması,  yurtdışından borç bulmasını oldukça zor ve pahalı hale getirirken, IMF kaynağının reddedilmesi ile krizden çıkmak için gerekli olan finansmanı sağlamasını zorlaştırdı.

 

  • Güvensizlik: Krizden çıkış için uygulanacak politikaların doğru ve uygulanabilir olacağına dair iç ve dış piyasa aktörlerinin güvenmesi, politikaların başarılı olması için gereklidir. Jeopolitik riskler, iç ve dış politikada tutarsızlıklar, hukuksuz ve demokrasi dışı uygulamalar, hem iç piyasada hem de dış piyasada yönetime olan güvensizliğin temel nedenidir.

 

  • Olumsuz Beklentiler: Geleceğe dair olumlu yada olumsuz beklenti ekonominin en hassas noktasıdır. Geleceğin mevcut durumdan daha kötü olacağı beklentisi, hem yabancı sermayenin ülkeye çekilmesini hem de reel sektörün yatırım yapmasını engeller. Olumsuz beklentiler varolan ekonomik krizi çok daha fazla derinleştirirken, krizden çıkış için alınacak önlemleri boşa çıkartır.

Geleceğe yönelik Beklentiler

Türkiye’yi yakın zamanda bekleyen ekonomik ve siyasi risklere bakıldığında beklentiler şu  şekilde sıralanabilir:

  • Salgının ülkede kontrol altına alınmasının gecikmesi nedeniyle yurtdışından yeterli turist gelmemesi sonucu  zaten zor durumda olan turizm ve bağlı sektörler üzerinde tahribat yaratması bunun da istihdam azalması ve  gelir kaybı ile beraber  cari açık artışı;
  • Yurtdışı piyasalarda emtia fiyatlarının yükselmesi ile bunun üretim maliyetlerini arttırması, enflasyonda artışa neden olurken, yüksek maliyetlerin, üretimi daraltmasına ve istihdamda azalışa yol açması
  • ABD nin başarılı aşılama sonucu, Temmuz ayında piyasalarının tamamen açılması ve ABD ekonomisinin hızlı toparlanması ile genişlemeci para politikasına son vermesi. Uygulanan para politikasının enflasyonist baskı yaratması, FED’in faizleri arttıracağına yönelik beklenti oluşturuken; uluslararası piyasalardaki fonların ABD’ye geri dönmesi, Türkiye’den çıkacak yabancı sermayenin dolar arzını düşürüp,  dış borç ödemelerinde dolar kıtlığının yaşanmasına sebep olması
  • S-400 meselesin çözülmemiş olmasının sonucu olarak CAATSA yaptırımlarının genişletilmesi olasılığı ve süregelen Halk bank davasınının yaptırım riskinin ekonomi üzerinde baskı oluşturması. Bunun yanısıra Doğu Akdeniz deki doğalgaz arama faaliyetleri, her ne kadar askıya alınmış olsa da, henüz durumun netleşmemiş olması nedeniyle Avrupa üzerinden yaptırım tehlikesinin devam etmesi, Rusya’nın Ukrayna’ya yapılan İHA satışından ve yapılması planlanan Kanal İstanbul projesinden rahatsızlığının ikili ticarete zarar vermesi, Arap ülkeleri ile bozulan ilişkilerin ihracatı olumsuz etkilemesi gibi uluslararası ilişkilerden kaynaklı sorunların sürmesi

Türkiye ekonomisinin gelecek beklentilerini şekillendirmektedir.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, gerek yurt içi gerekse uluslararası sorunların mevcudiyeti, yakın zamanda krizden çıkışı mümkün kılmamaktadır. Dış piyasa kaynaklı risklerin azalması sonucu kısa süreli ferahlamalar mümkün olmakla beraber, bu durum yalancı baharlar yaşatırken, sürecin uzaması mevcut krizi daha da derinleştirecektir.

Sonuç olarak Türkiye’nin ekonomik sorunlarının sadece ekonomik kaynaklı olmaması, çözümünün de salt ekonomik önlemlerle olmayacağını göstermektedir. Hukuka ve demokrasiye olan güvensizlik, istikrarsızlık, denetimsizlik, ekonomideki kırılganlıklar, öngörülememezlik ve belirsizlikler, bilimsellikten uzak, keyfi ve günübirlik uygulamalar, ulusal ve uluslararası sorunlar bir bütün olarak ekononomiyi etkilemekte, ekonomi, yönetime ayna tutmaktadır.  Tüm bunların varlığı, mevcut şartlarda alınacak ekonomik tedbirlerin, uygulanacak  iktisadi politikaların, amaçlanan hedefine ulaşmasını engellemektedir. Krizden çıkmak için gösterilen çabalar sonuç vermedikçe, alınacak tedbirlerin agresifleşmesi ülke ekonomisinde çok daha büyük sorunlara neden olabilir. Gelinen aşamada ekonomik kriz ile mücadele etmek için iç ve dış piyasa aktörlerine güven tazeleyecek yeni bir yönetime ihtiyaç vardır.

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir