Siyasal Paradigmalar
Ali Er Türkiye 15 Temmuz hain darbe girişiminden dört yılı aşan süre içinde büyük değişimlere şahit oldu. Değişim hep daha iyiye açılan kapı, daha güzel... TSK Nereye Koşuyor!
Gönderiyi Paylaşın

Ali Er
E. Tuğgeneral

 

Türkiye 15 Temmuz hain darbe girişiminden dört yılı aşan süre içinde büyük değişimlere şahit oldu. Değişim hep daha iyiye açılan kapı, daha güzel günlere atılan adımları çağrıştırır. Ancak 2017 Anayasa referandumu, 2018 Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri sonunda ortaya çıkan büyük resim hiç de iç açıcı değil üstelik geçmişi aratır oldu, oluyor… Şükürler olsun 2019 Yerel Seçim sonuçları ülke genelinde bir nebze umutlarımızı tazelemiş olsa da iktidarın her gün artan kutuplaştırma ve ötekileştirme stratejileri kâbus gibi ülkenin üzerinde kara bulutları topluyor…

Bir taraftan adalet ve yargı sistemi üzerinden tartışmalar bir taraftan “benden olmayan olsa olsa teröristtir” diye özetleyebileceğimiz ötekileştirerek gerilim siyaseti ile yeni gündemler üzerinden kamuoyu ayrıştırılırken “Dava adına sessiz devrim!” TSK üzerinde de adım adım mı uygulanıyor?

Hatırlayalım hain darbe girişiminden sadece iki hafta sonra OHAL kapsamında yayımlanan 669 sayılı KHK ile TSK’da çok köklü değişiklikler yapıldı. En büyük değişiklik, Gnkur. Bşk.lığı ve Kuvvet Komutanlıklarının ayrı ayrı MSB Bakanlığına bağlanması oldu. Bu şekilde en temel harp prensiplerinden “emir komuta birliği” prensibi rafa kaldırdığı gibi Anayasanın etrafından dolaşılarak Genelkurmay Başkanının Anayasanın 117nci maddesi ile çerçevesi çizilen yetkileri ve anayasal konumu fiilen askıya alındı. Ordunu siyasallaşma sürecine de kapı açılmış oldu.

15 Temmuz darbe girişiminden iki hafta gibi kısa sürede böylesine kapsamlı ve köklü değişiklikleri içeren yüz on beş maddelik KHK’nın hazırlanması oldukça dikkat çekicidir. Getirilen diğer değişiklikleri hatırlayalım; Neler yoktu neler? Yeterince tartışıldı mı? Hayır…

  • Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) kuruluş ve teşkilatı kapsamında geçmişi 1834’e dayanan Kara Harp Okulu, 1845’e dayanan Kuleli Askeri lisesi ve 1848’e dayanan Harp Akademileri gibi köklü kurumları kapatan ya da kurumsal hafızalarını silerek yeniden kuran söz konusu KHK’yı kimler, nerede, nasıl, hazırlamıştır?
  • Böylesine kapsamlı çalışma iki haftada tamamlanmayacağına göre kim, ne zaman hazırladı? Neyi bekledi ya da neden bekletti?
  • Yeni teşkilat yapısı içinde Harp Okulu ve Kuvvet Akademileri komutanları yetkisiz kılındı, Dekanların komutana karşı sorumluluğu ve emir komuta ilişkisi kaldırıldı.
  • Kara Harp Okulu ve diğer okul Komutanların eğitim ve öğrenci üzerindeki yetkileri yok denecek kadar sınırlandı. Örnek olarak Kara Harp Okulu Komutanının Destek Kıtaları Komutanından farkı kalmamış görünüyor.
  • Kara Harp Okulu Dekanı kim? Askerlik ile ilişkisi bedelli askerlikte tanıştığı üniforma ile sınırlı ve askeri eğitim ondan soruluyor…
  • Üstelik Subay ve Astsubay niteliklerinin belirlenmesi ve geliştirilmesinde askeri temel eğitimin önem ve ehemmiyeti yadsınamaz. Ancak yeni kuruluş yapısı içinde Kuvvet Komutanlıkları eğitim sisteminin dışında bırakıldı, bütün yetki MSB ve Cumhurbaşkanında toplandı.

“Karaman’ın koyunu sonradan çıkar oyunu” misali zamanın SADAT Başkanı Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi bu çalışmanın kendilerine ait olduğunu da kısa süre sonra açıklayıverdi.

Burada mı kaldı maalesef hayır… Her yıl Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararlarından sonra ortaya çıkan resim bir öncekini aratır oldu, öyleyse göz atalım…

Bu yıl 23 Temmuz 2020 tarihinde toplanan YAŞ’da 30 Ağustos 2020 tarihinden geçerli olmak üzere TSK’da 17 general ve amiral bir üst rütbeye, 51 albay ise general ve amiralliğe yükseltildi, 35 general ve amiralin görev süreleri 1 yıl, 294 albayın görev süreleri ise 2 yıl süreyle uzatıldı. 30 general ve amiral, kadrosuzluk nedeniyle 30 Ağustos 2020 tarihi itibarıyla emekliye sevk edildi. Bunda bir şey yok her yıl olan klasik terfi listesi ancak, 926 sayılı TSK Personel Kanunu 50 ve 54ncü maddeleri çerçevesinde altı yüzün üstünde albayın kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk edildiği ortaya çıktı. Bunda ne var diyeceksiniz ama kazın ayağı öyle değil… Örnek mi?

Son YAŞ kararları ile Kara Kuvvetlerinde Tuğgeneralliğe terfi ettirilen 32 Albay arasından beşinci sıra gibi yüksek bir kıdem ile Tuğgeneralliğe terfi ettirilen P.Kur.Alb Serdar Atasoy’un İstihbarat Başkanlığı gibi kritik bir göreve getirilmesi ve adı geçen şahısın devam eden ankesör soruşturmasında FETÖ terör örgütü üyesi olarak itirafçı olduğu ortaya çıktı.

Bu kadar mı? Bugün Gara operasyonunda verdiğimiz 16 şehidin ardından TSK harekât planlama ve komuta yeteneklerine üzerine oklar çevrilmişken insan sormadan edemiyor. Son YAŞ kararları ile terfi ettirilen 51 Albaydan neden sadece 12’si Kurmay Subay? TSK’da geleceğin yüksek komuta kademesinde ve savunma planlama görevlerinde beyin takımı olarak uzun ve çetin bir eğitim süreci ile yetiştirilen subaylar en verimli oldukları rütbede neden tercih edilmemişlerdir? Tasfiye edilircesine terfi beklerken adeta kapı önüne konmalarının ikna edici gerekçeleri nedir?

Üstelik 2020 YAŞ kararları ile FETÖ terör örgütü üyesi bir albay tuğgeneralliğe terfi ettirilirken aynı zamanda altı yüz üzerinde, Cumhuriyet değerleri ve içtiği anda bağlı albayın ise emekliye sevk edilerek TSK’da köklü bir tasfiyenin gerçekleştirildiği iddia edilmektedir. Özellikle emekliye sevk edilen albaylarda tamiri mümkün olmayan hak kayıpları ve büyük haksızlıklar da olduğu iddiaları dikkat çekicidir.

Bu Albaylardan TSK tarihinde ilk kez “Emeklilikte yaşa takılanlar” (EYT) Albay statüsünde özlük haklarından yoksun olarak adeta kapı önüne konanların olması TSK’nın yakın tarihinde ilktir. Bu bilinçli olarak başarının cezalandırılmasıdır. Çünkü devreleri daha yarbay iken ya kurmaylık kıdemi ya akademik kariyer kıdemi ya da kıt’ada eğitim ve harekât başarısı ile temayüz ederek devre arkadaşlarından iki, üç yıl erken Albay olmuşlardır. Bu değerli subaylar terfi yerine EYT statüsünde emekliliğe sevk edilmişlerse bu TSK’da da yükselmek için “Liyakat yerine Sadakat” kıstasının ağırlık kazandığının emaresi değil midir?

 

Bu kadar mı?

Hayır… 15 Eklim 2020 tarihli ve 2020/465 sayılı cumhurbaşkanı kararı ile bu haksız uygulamaları derinleştirebilecek yeni adımlar sessiz sedasız gelmiştir. Bundan sonra TSK içinde tasfiye edilecek subaylara ne suçlama yapmalarına ne de YAŞ kararlarına gerek kalacaktır. Millî Savunma Bakanlığı’ndaki ve MİT’teki personelden intibak edemedikleri üstlerince teklif edilenlerden Bakan ve Cumhurbaşkanı tarafından uygun görülenler Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı aracılığıyla başka kurum ve kuruluşlara herhangi bir atama sayısı sınırı olmadan gönderilebilecektir. Ne demek oluyor? Dağlarda terörle mücadelede canını ortaya koyan bir subay ya da astsubayı ertesi gün yine de dağda ama Orman idaresi memuru olarak görmemiz mümkün…

Bunun sonucunu tahmin etmek hiç de güç değil. Ne TSK’da ne de MİT’de liyakat ile yükselmek ya da görevlendirmeler mümkün olmayacaktır. Personelin yarınına, kurumuna güveni kalmayacak, yüz yıllara dayanan kurumsal hafıza ve geleneksel uygulamalar kalkacaktır. Üstelik TSK ve MİT’te karar mekanizmalarını etkileyecek pozisyonlara parti kadrolarından doğrudan atamalar ya da roket hızı ile yükseltilecek partidaşlara yol açılması da işin cabası…

Yetmedi; 06 Şubat 2021 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan “Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı hakkında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bazı Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde değişiklik yapılmasına dair Cumhurbaşkanlığı kararnamesi” ise bu adımların bitmediği arkasının da geleceğini gösteriyor… Bu değişikliğin ardında yatan nedir, ne anlama geliyor?

Bir yerde topyekûn savunma planlama yetkileri, olanak ve yetenekleri de MSB’de toplanıyor. Bu düzenlemeler ile Genelkurmay Başkanlığının daha düne kadar resmi internet sayfasında sıralanan klasik görevleri ve yetkileri tırpanlanıyor ya da son veriliyor. Üstelik Gnkur.Bşk.nın anayasanın 117nci maddesi ile çerçevesi çizilen TSK’nın komutanı olarak anayasal konumunu fiilen sorgulanır kılıyor.

Bu adımların TSK’nın savunma ve güvenlik planlama kapasitesine etkileri ileri yıllarda su yüzüne çıktığında iş işten geçmiş olacak korkarım. Bu adımları siyasi iradenin demokratik kontrolü kapsamında açıklamak olası mı? Hayır… Başlı başına öncelikli milli güvenlik ve beka sorunu değil mi? Evet…

“Ne demek yani Ordu Dokunulmaz mı?” sözlerini duyar gibiyim…

Evet, Ordu dokunulmaz değildir. Demokratik sivil asker ilişkileri bakımından TSK’nın yapısı değiştirilebilir, ancak bu şekilde değil. Son yıllarda getirilen değişiklikleri atılan adımları ülke savunması ve güvenliği ile gerekçelendirmek oldukça güç. Amaç TSK’yı sağlam bir yapıya kavuşturmak ise; en azından TBMM’nin devreye girmesi için gereken sürecin gecikmeksizin başlatılması gerekirdi. Çünkü TSK’nın yeniden yapılandırılması için Devletin aklı da kurumsal hafızası da siyasi birikimi ve felsefesi de var. Yeter ki; siyasi iradenin önceliği Anayasada tanımlanmış Milli Güvenlik ve Savunma öncelikleri ile belirlensin. Türk ordusunun bu süreçten güçlenerek çıkması yine iktidarın inisiyatifindedir. Eğer TSK’da yapacağı yapısal değişikliklerde siyasi kazanç beklentisi içine girmez, savunma ve güvenlik ihtiyaçları ile milli güvenlik ve yurt savunması ihtiyaçlarını önceleyerek yola çıkarsa zararın neresinden dönülürse kârdır. Bunun anahtarı Atatürk ilkeleri ve cumhuriyetinin kuruluş felsefesi ile TSK’nın kurumsal hafızasıdır. Yolu ise Orduyu cemaatlerden kurtarmaktan geçer; birinden alıp yandaş cemaate veya partinin arka bahçesine açmaktan değil.

Ordunun demokratik sivil denetiminde temel kural TSK’nın olanak ve yeteneklerinin siyasi iradenin kontrol ve denetiminde azami etkinlikle kullanılmasıdır. TSK üzerinde sivil demokratik nesnel kontrol için yasal ve anayasal çerçeve parlamento çatısı altında ulusal uzlaşı ve istişare ile çizilmelidir.

Unutmayalım; Gazi Meclisimiz, Ordunun demokratik kontrolü bağlamında aldığı özgün kararlar ile adını altın harflerle tarihe kazımıştır. Kurtuluş savaşındaki sivil asker ilişkileri bu çalışmalara rehber olmalıdır. Gazi Meclis’imizin halkın iradesini kurtuluş savaşının harp meydanlarına aktaran usul ve esasları rehber olmalıdır.

 

  • Uğur Kurucuk

    24 Mart 2021 #1 Author

    Önce Fetö’yü kullanarak sonra da Fetö bahanesiyle, Planlı, sistemli ve organize bir şekilde icraata geçtiler! Zamanında tüm hazırlıkları yapmışlardı. Şaşıracak bir şey yok!..

    Yanıtla

  • Yücel ONAY

    24 Mart 2021 #2 Author

    Sayın paşam, yazınızın tamamına katılıyorum. Ellerinize sağlık ancak yapılan tüm bu yanlışlıklar içinde bir tanesinin doğru olduğuna inanıyorum, Generalliğe terfi i eden albayların içinde sınıf subaylarının oranının daha fazla olması ( siyasi nedenler dışında ) doğru değilmi ? teğmen ,üsteğmen, yüzbaşı olduğumuz yılları düşünelim birliğinin başarısı için karda kışta canla başla çalışan subaylar yanında birliği ile ilgilenmeyip odasına kapanan ve akademiye hazırlanan ( sözüm tüm kurmay subaylar için değil bu vasfa uyanlara içindir ) sonra kurmay olup yine birliği için değil şahsı için çalışan kurmay subayları görmedikmi ? Burda hata ordunun yapısında idi. Birlik komutanlığı ve karahgah subaylığı apayrı bilgi meziyet ve kaabiliyet isteyen işlerdir Kurmay subay mutlakaki iyi bir karargah subayı olabilir ama genellikle iyi bir birlik komutanı olur denemez ( bunu gördük ve yaşadık) kurmay subaylardan general olanlar karargahlarda sınıf subaylarından general olanlar kıtalarda değerlendirilse idi çok daha mükemmel bir orduya sahip olurduk. ( şu örneği vermedin geçemiyeceğim piyadeden veya topçudan kurmay olup tank taburuna, zırhlı alaya veya zırhlı tugaya komutan olan kurmay subayların nasıl zor duruma düştüklerini hep birlikte yaşadık) bunlar benim düşüncelerim. selam ve sevgiler.

    Yanıtla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir