Siyasal Paradigmalar
Prof. Dr. Ahmet ÖZER Yaşar kemal beslendiği kaynak, yaşadığı yerler, gezdiği coğrafyalar onu belli bir birikime ve yüksek bir edebi seviyeye taşımıştı. O büyük yangınların... Sözün Namusuna ve İnsan Onuruna Bağlı Bir Yazar: Yaşar Kemal – 2
Gönderiyi Paylaşın

Prof. Dr. Ahmet Özer
Toros Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi

 

C) Etkilendiği yazarlar, şairler ve kitaplar

Yaşar Kemal beslendiği kaynak, yaşadığı yerler, gezdiği coğrafyalar onu belli bir birikime ve yüksek bir edebi seviyeye taşımıştı. O büyük yangınların içinde eriyerek yeniden oluşan kimyanın yeni kalıplara dökülmesi, yeniden hale yola girmesi gerekirdi. Bu noktada beşerî ilişkileri rolünü oynayacaktı. Kanımca bunda da üç şey etkili oldu. Bunlar okuduğu kitaplar, kurduğu ilişkiler, tanıdığı insansınlardı. Destan, insan ve stran ilişkisi diyorum ben bunlara.

Okuduğu kitaplar

Yaşar Kemal bir kitap kurduydu. Okula giderken, babasının ölümüyle fakirliğe düşüp ırgatlık yaparken, sinemalarda çalışırken, arzuhalcilik yaparken, çeltik tarlası bekçiliği yaparken, traktör şoförlüğü, çırçır fabrikası yazıcılığı yaparken, bütün bu işlerde bulunurken bile hep okudu. Biriktirdi. Okudukları ve biriktirdikleri daha sonra birleşerek yeni formlarla bir çeşmeden berrak bir su gibi gürül gürül akacaktı.

Rus klasiklerini, Tolstoy’u, Dostoyevski’yi, Puşkin’i, Gorki’yi, Şolohov’u daha o yıllarda ezbere biliyordu. Fransız Klasiklerini, Balzac’ı, Hugo’yu, Moliere’i  okudu. Modern romanın başlangıcı sayılan Cervantes’i, Man’ı, Joyke’yi, Stendal’ı, Dikkens’ı, Kafka’yı ve diğer onlarca yazarı okudu, onlarla hemhal oldu; okudu, emdi biriktirdi. Sıra emdiklerini vermeye geldiğinde hiç zorlanmadı o yüzden.

İnsan ilişkisi de çok önemli onda. Daha genç yaşlarda Abidin ve Arif Dino ile tanıştı. Özellikle Arif Dino’nun onun hayatında çok büyük etkisi oldu. Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Orhan Kemal, Sait Faik, Nurullah Ataç, Sabahattin Ali ve diğerleri. Birçok şair, yazar, sanatçı, edebiyatçı dostu vardı. Yaşar Kemal dost canlısı bir yazardı. Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi ile tanıştı. Sonra İstanbul’un entelektüel ve sanat çevresinin içine girdi. Onda eriyen kurşunlarının nasıl  kalıplara döküleceğine yardımcı oldular okumuş yazmış dostları.

Ve destanlar, masallar, yaşanmış hikayeler. Yaşar Kemal bir destancıydı aynı zamanda. Annesinin masallarıyla büyülenmiş, köylerine gelen destancıların destanlarıyla büyümüştü. Annesi ona bir gün “Bu ev Ewdalé Zeyniké’nın diz çöküp kılam söylediği evdir” diyerek haneleri ve hanedanlıklarıyla övünmüştü. Kemal o gün bu sözü muhayyilesine nakşetmiş, vakti zamanı geldiğinde Kürtlerin Homeros’u, dengbejlerin şahı olarak anılan Ewdal’ın hikayesinin peşine düşmüştü. O aynı zamanda Kozanoğlu’nun hikayesini söyleyen Dadaloğlu’nu biliyordu. Gözü kör olduğunda kekeme olmuş dağlara kaçmıştı. Aslında o destanların yurdu dağlara sığınmıştı. Günlerce kendi kendine türkü çığırmış, kılam söylemiş söylemiş, sonunda hem dili açılmış hem de ismi aşık Kemal’e çıkmıştı. Eşkıya hikayeleri, köy masalları, Kaf Dağının ardında geçen masalları dinlemişti. Bin bir gece masalları, Şehname, Odysseia, Don Kişot, Hint masalları, Alman masalları, Kürt masalları, Türk söylenceleri. Hepsi, hepsi roman heybesinin bir yerinde vardı.

Folklor merakı onu halk söylencelerini, türkülerini illa da ağıtlarını derlemeye kadar götürmüştü. O bilerek ya da bilmeyerek bir hazineci olmuştu. Her yerden, insanlardan, Anadolu’dan, Çukurova’dan, destanlardan, ağıtlardan bu hazineye her gün yeni şeyler akıyor ha akıyordu. O bu hazinenin kapısında duruyordu. Günü geldiğinde o ambar bunca şeyi taşıyamaz oldu. Bent patladı, hazine etrafa gürül gürül aktı, topluma doğru aktı gitti.

CEVHERİ MÜCEVHERE ÇEVİREN ADAM: YAŞAR KEMAL

Evet o içindeki cevherin öyle kalmasına müsaade etmeyen ender kişilerden biriydi. Onları işledi mücevhere çevirdi. Kimi mücevheratın adı İnce Memed oldu, kiminin Sarı Sıcak, kiminin Teneke, kiminin Demirciler Çarşısı Cinayeti, kiminin Kale Kapısı, kiminin de Karıncanın Su İçtiği… Höyükteki Nar ağacı, Yılanı Öldürseler, Deniz Küstü, Akçasazın Ağaları. Ve daha niceleri.   Ciltler ciltleri izledi…

Binlerce on binlerce sayfa saçıldı insanlığın edebiyat sofrasına. Kelimeler dile geldi. Cümleler ovaları dağları resmetti. Sayfalar insan olup, aşk olup inledi. Korku olup, kahramanlık olup canlandı. Onları büyük maharetle canlandırdı Yaşar Kemal. Hepsinde nice derin hazineler saklı. Hem de insanlığa yararlı. Onları yaptı, yarattı, sonra saldı. Ve onlara “Gidin karışın topluma, görevinizi yapın” dedi. Ve onlar, Yaşar Kemal oldu, Yaşar Kemal onlar.

O zulmün karşısında hiç eğilmedi, mazlumun yanında durdu. Bazen bu yolda ağır bedeller ödedi, sürgünler yaşadı, hapisler yattı. Bana mısın demedi. Ama bir şeye çok üzüldü. Anadolu’yu karış karış gezerek derlediği ağıtları destanları vardı, bunları yattığı ottan yapılı yatağının altında saklıyordu ne olur ne olmaz diye. Bir gün korktuğu başına geldi. Onu komünizm propagandası iddiasıyla gözaltına aldılar. Korktuğu gözaltına alınmak, tutuklanmak değildi. Bu yolun riskli olduğunu bilerek yürümüştü. Korktuğu şey, Anadolu’dan derleyerek getirdiği ve yatağının altında sakladığı dört yüzden fazla ağıttı. Onları buldular. Ve yatağı ağıtlarla birlikte gözleri önünde sobaya atıp yaktılar. O dem sanki onu da yakıyorlardı. Yüreği yandı. O gün o ağıtlardan korkarak yakan et kafalı zorbaların kim olduğunu kimse hatırlamıyor bile.. Ama dünya durdukça ağıtları yakılan, romanları zaman zaman yasaklanan, itilen kakılan, insanlık için her türlü güçlüğü göze alan Yaşar Kemal’i herkes hatırlamaya devam edecektir..

İlk yayımlanan eseri, Bebek öyküsüydü, önce Fransızcaya, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya, Romence’ye ve daha birçok dile çevrildi, birçok gönülle girdi. Sonrası aktı geldi, hiç durmadan sonsuz bir nehir gibi.  Kendini gördü her halk o eserlerde ve benimsedi, her dilde dile geldi eserleri. Livaneli’nin deyimiyle “gözüyle kartal avlayan” bir yazar oldu çıktı. Akan zamana karşı, eserlerinin aksine yavaş yavaş yaşlandı sonra ayrıldı aramızdan 2015’in 28 Şubat’ında.

O büyük kapıdan giren nadir yazarlardandı.  Ne ki 1923’te başlayan yaşamı 2015’te son buldu. Sadık’ın oğlu, Van Ernis sürgünü, Göğceli’li Kemal gelip geçti bu dünyadan. Zaman akıyor hala… Ama o zamana karşı, ölümün elinden kurtardıklarıyla ölümsüzleşti. Kuyruklu bir yıldız gibi geçip gitti aramızdan.  O gitti ama geride bıraktığı eserleri şimdi her bir hayatta, her bir insanda yeniden yaşamaya, ışımaya devam ediyorlar.

Kuş ölür, sen uçuşu hatırla…

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir