Siyasal Paradigmalar
Prof. Dr. Ahmet Özer Geçen yazıda Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en temel beş sorundan ikisi olan “hukuk ve demokrasi” sorununu işlemiştik. Bu yazıda “Eğitim” meselesini... Seçime Giderken Türkiye’nin Beş Ana Sorununa Bakış – 2
Gönderiyi Paylaşın

Prof. Dr. Ahmet Özer
Toros Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi

 

EĞİTİM SİSTEMİ DEĞİŞMELİ

Giriş

Geçen yazıda Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en temel beş sorundan ikisi olan “hukuk ve demokrasi” sorununu işlemiştik. Bu yazıda “Eğitim” meselesini ele alacağız. Daha sonra ise “ekonomi” ve “dış politika” ile bu seriyi tamamlayacağız. Ekonomi can yakıyor, dış politikada ise savaş tamtamları çalıyor. O nedenle bu iki konuyu sona bıraktık. Şimdi eğitimle devam edelim.

Bilindiği üzere yaşadığımız çağın en önemli sorunu demokrasi içinde kalkınmaktır. Kalkınmanın en değerli kaynağı insandır. İnsanı değiştirip dönüştürmenin bugüne değin bulunmuş en etkili yolu ise eğitimdir.

Eğitimde ileri gidenler kalkınmada ve demokraside de ileri gitmiştir. Eğitimi nitelikli olmayanlar ise geri kalmaya mahkûmdur. Türkiye gibi orta gelir ve orta demokrasi tuzağından bir türlü çıkamayan ülkelerin i en önemli sorunlarından biri hatta diğer sorunların da nedeni orta eğitim tuzağına saplanmış kalmış olmalarıdır. Onun için bu mesele ile ilgili sorunları tespit edip, çağdaş çıkış ve çözüm yollarının bulanarak uygulanması sadece gerekli değil aynı zamanda hayati ve zorunludur. Madde madde gidelim…

Uzun vadeli planlamalar gerekli

1-Bir kere Türkiye’de eğitim sistemindeki en büyük hata eğitimin kısa vadeli planlanması ve her gelen iktidarın kendine göre eğitim sistemini değiştirmesidir. Oysa eğitim gibi hayati bir mesele, kişilerin keyfine, partilerin siyasi beklentilerine, çeşitli görüş ve ideolojilerin yönlendirmesine kurban edilemeyecek kadar mühimdir.

Bu nedenle eğitimde temel amaç insan olmalı ve eğitim(in) felsefesi buna göre planlanmalıdır.  Eğitimde planlama yapılırken hem zaman olarak uzun vadeli hem de teknolojik olarak çağın gereklerini içerecek düzeyde ön görülü olmalıdır. Diğer bir deyişle, yapılacak plan ve programların ana hatları, teknolojik gelişmeleri de dikkate alarak,  en az 50 yıllı kapsamalı. Her gelen iktidar, her değişen bakan kendine göre bir değişiklik yapmamalı. Başında Milli kelimesi yazan Eğitim Bakanlığı (ki aslında milli değil, siyasidir) ona göre dizayn edilmelidir.

Tek tipçilik terkedilmeli

2- Eğitimde olmazsa olmaz, önemli girdilerden biri fiziki alt yapıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarından kalma alışkanlıkla fiziki alt yapılar, okullar genellikle merkezden tek tip olarak planlanmıştır. Dikkat edin, bütün liseler, ortaokullar tornadan çıkmış gibi tek tiptir. Bu tek tipçilik katı merkeziyetçiliğin bir sonucudur, ürünü de ezberciliktir. Yaratıcılığı öldüren, öğrencinin ufkunu daraltan bir mantaliteye sahiptir. Çoğu ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış hapishaneler gibidir ve bugün hala devam ettirilmektedir..! Bu otoriter tek tipçilikten bir an önce vaz geçilmeli. Her alanda farklılıkları teke indirgeme hevesi ve kolaycılığı buraya da uygulanmıştır. Okullar tek tip, müfredatlar tek tip, sınavlar tek tip. Her şey tekçi bir anlayışla dizayn edilmiş gibi.

Oysa her coğrafyanın, her kültürün kendine has sesleri, çizgileri, renkleri, desenleri var. Aynı sarı renk, aynı blok betonlar, soğuk uzun dar koridorlar neyin ifadesi, hangi aşkın ürünü.? Tıpkı şimdi Ankara’da masa başında üç beş kişinin oturup ülkenin bütün çocuklarının kaderini ve geleceğini belirledikleri müfredat gibi. (Müfredat merkezi olmamalı ve sürekli değişerek çocukları birer kobay haline getirmemeli.)

Aynı tornadan çıkmış tek tip insanlar daha gençken yaratıcılıkları öldürülüyor, kişilikleri iğdiş ediliyor, kurulu düzene ses çıkarmayacak, baş eğen insan tipleri yetiştiriliyor. Tek tipleşmeyi pekiştiren faşizan dizaynlı mimarilerdir genellikle.

Hepsi merkezden planlanıp onaylanıyor. Eğitimin bütün sorunları Ankara’da dar bir çevrede tartışılıyor, bütün müfredat ve planlamalar Ankara’da bir küçük klikçe tespit ediliyor, eğitim için harcanacak kaynaklar Ankara’da toplanıp keyfe göre dağıtılıyor. Türkiye 5-10 milyonken yapılanlar, ülke nüfusu 85 milyona dayanmışken de (aynı şey) yapılıyor. Ankara artık bu yükü kaldıramıyor, çekemiyor. Çekemiyor derken hu güne kadar da zaten çekememiş “çek- miş…” gibi yapmış.

Bir düşünün nüfus olarak dünyanın 20’ci büyük ülkesi, toprak olarak dünyanın 30’uncü büyük ülkesi olan Türkiye eğitimde yüzüncü bile değil. İleri gitmenin de geri kalmanın da temeli eğitim sistemi demiştik. İyi eğitirsen nitelikli insanlar yetiştirirsin, onlar da gelişmiş bir ekonomiye nitelikli bir demokrasiye öncülük ederler. Bunu yap(a)mazsan halkı yoksul bırakır, düşünmeyen, her şeye boyun eğen yığınlar yaratırsın. Belki de kimi egemenlerin istediği bu.  Boyun eğen yoksullar kütlesi yaratmak. Düşünemeyen, itiraz etmeyen bir halk meydana getirsinler ki kolayca yönetebilsinler. Egemenlerin de yaptığı da bu, hükümlerini sürdürsünler, iktidarlarını daim etsinler diye.

Eğitim siyasetin aracı olmamalı

3-Yukarıda dedik, her şey adı milli olan kendisi tamamen iktidarın amaçlarına koşullanmış bir bakana ve bir bakanlığa bağlanmış. Bu da bir başka tek tiplilik. Buna son verilmelidir. Eğitim bakanlığı ve çocuk bakanlığı ayrı olmalı. Bu günkü eğitim sisteminde ve kurumlarında bir karman çorman durum var. 0-3 yaş grubu Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı. 3-6 yaş grubu Aile Bakanlığına bağlı, 6-ve üzeri yaş grubu milli olmayan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı. Her biri ayrı telden çalıyor. Bir devamlılık, koordinasyon, entegrasyon ve geçişkenlik yok. Bakanlar ve bakanlıklar iş olsun diye zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar. Zaten 0-6 taş grubu bizde yeni keşfedildi. O yüzden okul öncesi ana sınıf ve kreşlerde daha tam bir tek tipleşme tutturamamışlar. İyi ki de tutturamamışlar. Ana okul ve kreşler bu yüzden her yerde her kente hatta her mahallede farklı mimariye, renklere ve desenlere sahip. Ancak doğru dürüst bir yönlendirme olmadığı için kimse tam olarak  ne yapacağını bilmiyor. En önemlisi eğiticiler konuya ve konuma yönelik eğitimli değil. Her kes her konuda öğretmen kesilebiliyor. Hele özel çocuklar eğitimi bir facia. Kim çocuğunu nereye götürecek, kime nerde nasıl teslim edecek bilmiyor. Çünkü bütün bunlar daha çok yeni ve özellikle de öğretmen yetiştirme politikası çok kötü.

Öğretmen yetiştirme yeniden ele alınmalı

4- Eğitimin bel kemiği öğretmendir. Türkiye öğretmen yetiştirmede çok geridedir. Öretmen yetiştirme politikası kökten değişmeli. Eğitim Fakülteleri bu konuya yönelik çok yetersi ve başarısız. Her daldan gelmiş üniversite mezununa kısa bir formasyonla her yerde öğretmenlik yapabiliyor. Eline bir sertifika verip piyasaya salıyorlar insanları. Böyle olmaz.

Öncelikle insanlar üniversitelerdeki uzmanlık dallarında yetişmeli, sonra bu bilgileri aktaracak ve uygulayacak öğretme becerilerini kazanacak eğitim görmeli. Doğru dürüst pedagoji eğitimi almalı. Şimdi çok işsizlik var, boşta kalan mühendis, işletmeci, iktisatçı, dişçi, doktor bile eğitim fakültesi formasyonu sonrası öğretmenliğe başvuruyor. Oysa öğretmen, (öğrenci ve eğitim araç gereçleri ile birlikte) eğitimin üç can damarından biri hatta en önemlisidir.

Unutulmamalı ki, öğretmeni iyi olmayan bir ülkenin yetişmiş insanı da iyi ve nitelikli olmaz, olamaz. Böyle bir ülke, ne kadar çok öğretmen ya da öğrenciye sahip olursa olsun ileri gidemez. Eğitimde, her işin başı dolaşıp gelir öğretmene dayanır. Eğer eğitim sistemi iyileştirilmek isteniyorsa önce öğretmen yetiştirme sisteminden işe başlanmalıdır.

 Eşitlik ilkesi önemli

5- Türkiye çok kültürlü çok renkli bir ülke. Her yerin farklı kültürü, geleneği göreneği hata dilleri var. Bunların yok sayarak bazılarını da yasaklayarak bir  yere varılamaz. Oysa ne yapılıyor, bir merkezden hepsine aynı eğitim veriliyor. Hepsine aynı müfredat uygulanıyor. Oysa dil, etnisite, koşul ve gelişmişlik farkları var. Böyle bir uygulama en başta eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırıyor.

O halde yapılması gereken şey, kimi kriterlere göre bölgelere ayrılmalı ve her bölgeye kendi özelliklerine göre eğitim verilmeli, ona göre sınav yapılmalıdır. Ayrıca ana dilde eğitim verilmeli. Çocuğun pedagojik olarak gelişiminin en önemli koşulu öğrendiği ilk dili yok saymadan onu geliştirmektir. O zaman başka dilleri öğrenmesi daha da kolaylaşır. Böylece çocuk günümüz dünyasında aranan çok dilli bir birey olur, kendine, ailesine ve topluma faydalı bir insan haline gelir. Aksi takdirde yapılan ne pedagojik, ne insanı ne de vicdani olur, kişiyi köreltir, diğer alanlardaki başarısına ket vurur. O yüzden insan yetiştirmede  anadil(de) eğitim(i) siyasi bir koşuldan ziyade insani, vicdanı ve pedagojik bir koşuldur.

6-Bütün dil ve kültürler, inançlar, kullanıldıkları ülkelerde eşit muamele ve müsamaha görmelidir. Bu çeşitlilik ve farklılıklar her ülkenin zenginliğidir. Serbest kullanabildikleri ölçüde birlik ve beraberliğin sağlanmasında etkin rol oynarlar; birlikte eşit yaşama kültürünün alt yapısını oluştururlar. Bu da sosyo ekonomik birliği ve gelişmeyi sağlar ve ilerletir.

Özgür bireyler yetiştirilmeli

7- Eğitimin diğer en önemli ana unsuru, eğitimin amacı olan, öğrencidir. Bizde öğrenci yetiştirilmekten ziyade eziliyor. Çünkü öğrencinin kendi doğrusu olmuyor. Bağımlı ve özgüveni olmayan bireyler yetiştirtiliyor. Oysa öğrencinin kendine ait doğruları olmalı, özgüvenli ve özgürlükçü olmalı. Bunun için baskıdan ziyade serbestlik önemli. Cezadan ziyade ödül ileri götürür öğrenciyi. Bu da özgürlüğü gerektirir. Özgür olmayan yaratıcı da olamıyor. İş gelip sonunda özgürlüğe dayanıyor. Yaratıcılığın anası ve membaı özgürlüktür.

Ayrıca öğrenci inisiyatif kullanmalı. Sistemde ona inisiyatif kullanacak alan bırakılmalı ve bu yönde teşvik edilmelidir. Hiçbir şey karışmayan kişi büyüdüğünde yarınlarda ülkenin zor günlerinde inisiyatif almaz, karar veremez.

Öğrenci renkli olmalı. Uçarı fikirleri olmalı. Hobisi olmalı. Her şey sadece derste öğrenilmez: Ders dışı sosyal ve toplumsal faaliyetler en az ders kadar önemli ve etkili olabiliyor. Araştırmalar hobisi olan, inisiyatif kullanan öğrencilerin hayatta daha başarılı olduklarını gösteriyor.

Her kes yeteneğine göre yönlendirilmeli

8- Hem sistem, hem öğretmen hem de öğrenci özgür(lükçü) olmalı. Özgürlük yaratıcılığın, yaratıcılık da zenginliğin kaynağıdır. Özgürlük ortamında herkes kendi yetenek ve niteliklerine göre eğitim görmeli ve ona göre yetişmelidir.

Ayrıca herkesin aynı okula gitmesi şart değil. Hatta herkes aynı okula gitmemeli, her kes daha başından kendi talep ve özelliklerine göre yetiştirilmelidir. Okula giden bütün öğrenciler doktor, mühendis olmaya koşullandırılmamalı ve ilkokuldan başlayarak alanlara ayrılmalı. Oysa bugün daha ilkokulda buna koşullandırılıyor, bu yanlış behemehâl terk edilmelidir.

Her ilk ve orta eğitim gören illa ki dört yıllık üniversiteye gitmesi şart değil. İlkokul sonrası meslek edinme okullarına gidenler ayrılmalı. Ortaokuldan sonra da ara eleman yetiştiren teknik meslek liselerine gidenler  ayrılmalı. Bu noktaya kadar mevcut öğrencilerin yarısı ayrılmış olur. Bunlar hedeflerini hayatta yapacağı işe göre seçmiştir demektir. Geri kalan öğrenciler nitelik ve özelliklerine göre meslek yüksekokullarına yönlendirilmelidir. Orada öğrenecekleri mesleki bilgiler ile hayata hazırlanmak lazım.  Daha baştan beri üniversiteyi hedefleyenler ve bu okullarda okuyarak yetişenler dört yıllık üniversiteye gitmeliler.

Bu yetişme biçimleri ve sınavları her bölgenin şartlarına bölgenin ve ülkenin ihtiyaçlarına göre yapılırken sınavlar da müfredatlar da buna göre olmalıdır. O zaman üniversite kapısında bir yığılma olmaz, mezun olanlar da işsiz kalmaz.

Şimdi ne oluyor? 2022 yılı üniversite sınavlarına 3 milyon 350 bin başvuru olmuş. Üniversiteye sadece 400-500 bin kişi girebilecek. Geri kalan 2 milyon 950 gencimize ne olacak? Kimse bunu düşündü mü? Hayır, çünkü eğitim nitelikli bireyler yetiştirme için değil ülkenin geleceğini kontrol etmek için bir araç olarak görülüyor ve kullanılıyor. Eğitimi denetleyen ülkenin geleceğini denetler tezi ile hareket ediliyor. Bunun en belirgin örneğini FETO yapılanmasında gördük. Ama hala ders çıkarılmamış olacak ki iktidar dindar nesiller yetiştirmenin peşinde. Eğitimi cemaatlere, tarikatlara ve onların uhdesindeki kimi vakıflara teslim edilmeyecek kadar önemli bir kurumdur.

Ezberci eğitim terk edilmeli

9- Son olarak ezberci eğitimin terk edilmesi gerekir. Üretime ve bilime yönelik eğitim yapılması şart. Şimdiki ezberci sistemde, sözgelimi hoca derste “motor”u saatlerce anlatıyor, tahtaya şekiller çiziyor vs. Oysa  öğrencileri dışarı çıkarıp bir aracın kaputun kaldırarak “bakın çocuklar motor budur” dese o anlatımların hepsinden daha etkili olacaktır. Bunu yapmıyor.

Öğrenci teknoloji, sanayi, yerel yönetimler, üretim faaliyetlerinden uzakta sadece daracık bir sınıfta 45 dakikalık bir dersle alleme olamaz. 100 yıldır olmadı bugün de olmaz. Hala koca ülkeden birinin bilim dalında bir NOBEL almadığından belli değil mi bu? Buranın insanı ancak Avrupa Amerika’ya gittiğinde oradaki eğitim koşulları ile bu ödülleri alıyor. Bu manidar değil mi?

YÖK kaldırılmalı

  1. YÖK merkeziyetçi, ideolojik, baskıcı ve dayatmacıdır. Bu haliyle üniversiteler bilim yapamaz, bilgi üretmez. Evvela YÖK kaldırılmalı, yerine bir koordinasyon kurumu oluşturulmalıdır. Üniversiteler araştırma yapmak yoluyla bilgi üretmeli, ülke ve bilimin ihtiyaçlarına göre nitelikli öğrenci yetiştirmeli ve toplumla, halkla hem olmalı. Bunun için de üniversitelerde bilim özgür, yönetim özerk olmalıdır. Bu konu ayrıca başlı başına ele alınacak bir konudur. (devam edecek).

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir