Siyasal Paradigmalar
Prof. Dr. Ahmet Özer Bu devlet tarzı katı merkeziyetçi ve bürokratiktir. Günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi bütün sorunlar Ankara’dan/Saraydan tespit ediliyor; bütün çözümler Ankara’da/Sarayda üretiliyor; bütün... Otokratik Devletten Demokratik Cumhuriyete Bir Model Önerisi
Gönderiyi Paylaşın

Prof. Dr. Ahmet Özer
Toros Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi

 

  1. BÜROKRATİK DEVLET

Bu devlet tarzı katı merkeziyetçi ve bürokratiktir. Günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi bütün sorunlar Ankara’dan/Saraydan tespit ediliyor; bütün çözümler Ankara’da/Sarayda üretiliyor; bütün kaynaklar Ankara’da /Sarayda toplanıp dağıtılıyor. Ülkenin ücra bir kasabasının bir sorunun çözümü bile burada birikmiş bir avuç bürokratın ilgi ve insafına bırakılmış durumda.

Oysa Türkiye 84 milyon, dolaysıyla küçük bir kliğin, dar ve merkeziyetçi bir yöntemle yönetilmesine cevaz vermemektedir. Bu küçük bürokrat grubun bütün ülkenin işlerin üstesinden gelmesi mümkün değildir. Bu durumda işler yavaşlıyor, israf alıp başını gidiyor, kayırmacılık artıyor, işsizlik ve yoksulluk dayanılmaz boyutlara ulaşıyor.

Üstelik bu sistemde hesap verebilirlik olmadığı için kim ne yaparsa yanına kar kalıyor.  Sonuçta israfla birlikte yolsuzluklar ülke ekonomisini kemiriyor bu da topluma işsizlik ve yoksulluk olarak geri dönüyor. Gelir dağılımındaki bozukluk azalacağına giderek artıyor, orta sınıf aşağıya doğru eriyerek yok oluyor. Türkiye artık toplumsal barışın sigortası olan orta sınıfı olmayan bir ülke haline geliyor. Toplumda homurdanmalar giderek artıyor ve rahatsızlıklar baş göstermeye başlıyor.

Ne ki, haklı itirazları susturmak ve gidişattan rahatsız olan dinamikleri bastırmak için iktidar yasakları devreye sokuyor. Yükselen sesleri susturmak ve sindirmek için devletin zor kullanma tekeli devreye sokuluyor. Halkın vergileri ile memur edilmiş güvenlik mekanizması halkı koruyacağına ezmeye başlıyor. Bu da giderek faşizan bir yönetime doğru ülkeyi sürüklüyor.

  1. DEMOKRATİK DEVLET

Otokratik devletin çağdaş alternatifi demokratik cumhuriyet ile yönetilen demokratik devlettir. Demokratik devlet, otokratik ve bürokratik devletin aksine şeffaf, dürüst, katılımcı ve hesap verilebilirliğin olduğu devlettir. Bu yapıda kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır; sistem hukukun üstünlüğüne dayanır; devlet insan haklarına saygılıdır. Sosyal yanıyla adil, eşitlikçi ve özgürlükçüdür. Bu devletin idare biçimi olan cumhuriyetin içinin gerçek bir demokrasi ile doldurulması, demokrasi ile taçlanmış halidir.

Bürokratik ve otokratik devletten demokratik cumhuriyete geçiş için DEĞİŞİM şarttır.

  1. DEĞİŞİMDE NE ÖNEMLİ?

Şimdi gelinen noktada bir değişim ile karşı karşıyayız. Toplum cari durumdaki tek adam yönetiminden razı değil. O yüzden bir değişim beklentisi yüksektir. Burada da değişimin yönü, hızı ve niteliği önemli olacaktır.

Değişimin yönü doğuya mı batıya mı olacak? Değişimin hızı nasıl olacak. Değişimi kendi haline mi bırakacağız yoksa müdahale edip hızlandıracak mıyız? Değişimin niteliği önemli. Değişim demokratik mi, otokratik mi, bürokratik mi olacak?

Bütün bunlar bütün açıklığı ile toplumun önüne konulmalıdır.

  1. PEKİ, NELER DEĞİŞMELİ?

Bir diğer husus da bu değişimin gerçekleşmesi için nelerin değişmesinin tespit edilmesi ve bunun sağlanması için de gerekli sosyo psikolojik ve somut alt yapıların hazırlanmasıdır. Bu noktada zihniyet, kurullar ve kurumlar önemlidir.

Öncelikle zihniyet değişmeli. İşin başı zihniyet, zihniyet değişmeden hiçbir şey değişmez. Kurallarda değişme olmalı. Yeni demokratik bir model için yasalar ve anayasanın baştan sona değişmesi şart. Kurumlar değişmeli. CB hükümet sitemi, parlamentonun yapısı, Yüksek Seçim Kurulu yapı ve işleyişi, sivil asker ilişkileri, YÖK, Diyanet İşleri Başkanlığı, HSK, Eğitim Kurumları vb kurumların yeniden yapılandırılması bu değişim için hayati öneme sahiptir.

  1. NEREYE DOĞRU DEĞİŞECEK?

Tabi değişimin üç temel aktörü söz konusu. Bunlar bireyler, toplum ve devlettir.

Değişim için birey özgür olmalı. Daha doğrusu birey için özgürleşmenin bütün koşulları sağlanmalı. Bu meyanda toplum da sorumluluklarının farkında olmalı ona göre toplumsal refleks göstermelidir. Sorumlu toplum yaratmadan özgür birey özgür birey olmadan da sorumlu toplum yaratılamaz. Bunlar bir madalyonun iki yüzü gibi bir birine bağlıdır. Bu iki yapı oluşursa demokratik devlete doğru geçiş kolaylaşır.

  1. BU NASIL OLCAK?

Geçiş sürecinde ve sonrasında üç kavram daima işlevsel olmalıdır. Bunlar özgürlük, eşitlik ve adillik kavramlarıdır. Çünkü toplumda, kurumlarda ve devlette özgürlükler ya yok edilmiş ya kısıtlı.

Eşitlik kavramı yerlerde sürünüyor.  Örneğin kadın-erkek ilişkileri, Alevi-Sünni inançlarına yaklaşım, Kürt-Türk etnik yapıları, Müslüman-Gayrı Müslim, zengin-yoksulların gördükleri muamele eşit değil. Bu hem toplumsal barışı zedeliyor hem de toplumsal vicdanı.

Aynı durum özgürlük alanı için de geçerli. Ör. Düşünce ve bilim özgür değil (Üniversiteler, aydınlar, basın, yayın dünyası); örgütlenme özgür değil (Siyasi partiler, dernekler); kimlikler özgür değil  (İnanç ve etnik kimlikler)

Adalet ise kan ağlıyor. Mahkemeler/yasalar adil değil. Seçim sistemi adil ve eşit değil. Gelir bölüşümü adil değil. Bunları çoğaltmak mümkün.

  1. ÜÇ ÖNEMLİ ALANDA ADLET SAĞLANMALI

Bunlar, bölüşüm adaleti, katılım adaleti ve tanınma adaletidir.

Bölüşüm adaleti, üretilen refahın adilce bölüşülmesini talep eder. Etkin ve hak temelli bir sosyal devleti inşa etme çabası bölüşüm adaletinin en önemli bileşenidir.

 Katilim adaleti, demokratik kanalların daha da güçlendirilmesi ve toplumun özellikle kendi kaderini etkileyen bütçe yapımı gibi süreçlerde sahici bir etkisinin olabilmesini ima eder. Yüzde 10 barajına itiraz etmekten başlayan, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişi öngören bir dizi öneri de katılım adaleti bağlamında anlaşılmalıdır. Yine yerel yönetimlerin güçlendirilmesi de katılım adaleti bakımından yaşamsal öneme sahiptir.

Tanınma adaletiyse, insanların doğuştan getirdikleri veya sonradan edindikleri kimliklerine saygıyı esas alır. Devlet her kimliğe eşit yakınlıkta durmalıdır. Kamu otoriteleri, yurttaşlarını “makbul olanlar ve olmayanlar” seklinde ayrıma tabi tutamazlar. Bu noktada kamu, farklı kimliklere “hoşgörü” değil “eşgörü” göstermeli ve bunu da politikalarıyla yansıtabilmelidir. Katılım adaleti ve tanınma adaleti gerçekleşmezse bölüşüm adaleti da sıkıntıya girer. Bu üç adalet çabası kamucu/halkçı politikalarımızın temelini oluşturacaktır. (yage, s.5)

SONUÇ

Bütün bunları siyaset kurumu yapacak. Çünkü bunlar yapmak siyasetin görevidir. Levra siyaset kurumunun çok önemli üç temel işlevi vardır. Bunlar,1) Üretimi artırmak, yani gelir pastasını büyütmek 2) Üretilenin adil paylaşımını sağlamak 3) Bunların barış ve huzur içinde gerçekleşmesini sağlamaktır.

Bunu başarması için de 1) hedeflerini net ortaya koymalı. 2) bu hedeflere ulaştıracak projeleri yapmalı. 3) bu projeleri o hedeflere ulaştıracak nitelikli kadrolar oluşturmalıdır.

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir