Siyasal Paradigmalar
Prof. Dr. Ahmet ÖZER İyi Parti ve HDP denklemi dengesinde yürüyen Kılıçdaroğlu’nun başarmaya çalıştığı iş zor olsa da üstesinden adım adım geldiği anlaşılıyor. Zoru başardığı... İyi Parti ve HDP Denklemindeki Kürt Meselesi: Avantajlar Ve Dezavantajlar
Gönderiyi Paylaşın

Prof. Dr. Ahmet Özer
Toros Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi

 

İyi Parti ve HDP Denklemindeki Denge

İyi Parti ve HDP denklemi dengesinde yürüyen Kılıçdaroğlu’nun başarmaya çalıştığı iş zor olsa da üstesinden adım adım geldiği anlaşılıyor. Zoru başardığı taktirde bu zorluk oranında çok önemli ve tarihi bir iş başarmış olacak.  Bu yönüyle başarmaya çalıştığı şey çok kıymetli. Bütün bunlar aydınlık bir Türkiye, dürüst bir siyaset ve sorunları çözülmüş bir ülke için gerekli. Zaten Kılıçdaroğlu da bunun farkında ve her fırsatta bunu dile getiriyor. Çünkü bir süredir sistem iyice tıkandı, siyaset çok kirlendi ve iktidar olması gereken yerde değil, kaymış durumda.

Bu noktada HDP dahil muhalefet partilerinin tümü, sürecin önemine binaen azami müştereklerde değil temel ilke ve hedeflerde anlaşması önemli. İktidar organize bir biçimde sürekli olarak HDP’yi kriminalize ederek millet ittifakından uzaklaştırmak istiyor. Ancak HDP’nin geçenlerde açıkladığı tutum belgesi hem Cumhur İttifakının sürekli kurmaya çalıştığı tuzaklara bir cevap oldu hem de Millet İttifakının elini rahatlattı. Nitekim bu belgede yer alan özgürlüklerin ihyası, eşitliğin sağlanması, insan haklarına saygı gibi ilkelerin yanı sıra, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, tarafsız cumhurbaşkanı, güçlendirilmiş parlamenter sistem, başbakan ve bakanların meclise karşı sorumlu olması gibi hususlar bütün muhalefet partilerinde öne çıkan temel ilklerdir.

Tabi bütün bunlar anayasal değişiklik gerektiren konular. Seçim kazanıldıktan sonra bir Anayasa Kurulunun oluşması gerekecek. Bu kurulda siyasi parti temsilcilerinin yanı sıra üniversiteler ve STK’lar da yer almalı. Bütün bunların yapılması için öncelikle seçimin kazanılması gerekiyor. İşte bu noktada Millet İttifakının içinde olmayan ama Demokrasi Bloku içinde birlikte mücadele edecek olan HDP’nın konumu ve durumu önem taşıyor.

MHP’nin AKP’ye Yaptığını İyi Parti CHP’ye Yapmamalı

Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı şu an itibariyle bir nevi pata durumundalar. Baktığımız zaman aşağı yukarı iki tane %40’lık dilim görüyoruz. Bu pata durumunu aşacak olan seçimin kilidini HDP ve Kürt seçmen elinde tutuyor. Bu seçmen kitlesi hangi tarafı desteklerse o taraf seçimi kazanacak gibi gözüküyor.

İşte Kılıçdaroğlu’nun yürümeye çalıştığı ince kırmızı hat bu. Çünkü İyi Parti ile HDP bir arada gözükmek istemiyor. İyi Parti böyle bir durumda tabanını MHP’ye kaptırmaktan korkuyor, fakat HDP’siz de seçim kazanmak mümkün görünmüyor. İşte tam bu noktada CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun üzerinde iki yönlü bir baskı oluşuyor. Bir tarafta Kürtleri kazanayım derken İyi Partiyi kaybetme endişesi, diğer yandan İyi Partiyi memnun edeyim derken HDP’yi dışlama tehlikesi yer alıyor. Zor olan da bu.

Burada büyük görev İyi Parti’ye düşüyor. İyi Parti MHP’nin AKP’ye yaptığını CHP’ye yapmamalı. Zaten MHP’nin AKP iktidarını yanlış kulvarlara sürüklemesi onu an be an eritip küçültüyor. HDP milletvekili seçimlerinde Millet ittifakında yer almayacağını beyan etti, ancak Cumhurbaşkanı seçimlerinde mutlaka birliktelik sağlanmalı. Bu noktada HDP gerçeği düşünülürken hem yokmuş gibi davranıp hem de onlardan destek beklemek gerçekçi ve sonuç alıcı olmaz.

Geleceğimizi ancak inkâr edilmemiş gerçekler üzerine kurabiliriz. Levra gündüz gerçeklere gözünü kapatan dünyayı sadece kendine gece yapar. Bunun için de diğer sorunlarla birlikte Kürt Sorunu ve onun muhataplarıyla yüzleşmek gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunu mecliste, HDP’nin de muhatap alınacağı bir ortamda çözmeyi taahhüt etmesi bu bakımdan son derce önemli. Fakat bu konuda bazı sorunlar da yok değil.

Üç Toplumsal Kesimle Kaynaşma

CHP’nin uzun bir süredir bir türlü yıldızının barışmadığı üç toplumsal kesimden biri Kürtlerdir. Muhafazakârlar ve varoşları dolduran yoksullar da CHP’ye yeterince oy vermiyor. Uzun bir süreydi Kürt oyları AKP ve HDP arasında dağılmıştı, hatta AKP büyük oranlarda oy alıyordu bölgeden.

Muhafazakâr Kürt seçmen ağırlıklı olarak AKP’ye yöneliyor, yoksulların partisi sol olması gerekirken onlar da batıda AKP, doğuda HDP’ye oy veriyordu. Yani CHP üzerinde muhafazakârlar, Kürtler ve varoşların baskısı vardı. Şimdi bu durum yavaş yavaş AKP aleyhine CHP lehine değişiyor. CHP iktidara yürümek için onları kazanmak zorunda. Kazanılmış psikolojik üstünlük bu noktada çok yerinde ve iyi kullanılmalı.

Yaptığımız araştırmalara göre çok partili rejime  geçildiğinden beri Doğu ve Güneydoğu’da birinci ya da ikinci olmamış hiçbir parti iktidar olamıyor. Eğer CHP iktidar olmak için orta vadede buralarda AKP’nin yerini almalı, giderek ikinci parti olmalı. Çünkü asıl yarış bu seçimden sonra parlamenter sisteme geçildikten sonra olacak.

O halde başta Kürt seçmen olmak üzere CHP üç toplumsal kesimle geçmişte kuramadığı ilişkiyi kurması gerekir. Zaten Kılıçdaroğlu’nun yurt gezileri, uzunca bir süredir iktidara gelme psikolojisi içinde bu kesimlerle diyalog kurmaya çabaları karşılık bulmaya başladı. Tabi diyalog ve temas önemli. Ancak diyalog sadece onlara seslenmek ya da oralarla temas kurmak değil, bunun en etkili yolu onların birikmiş sorunlarını çözmeye talip olmaktır. Kılıçdaroğlu’nun bu açıdan söylediği “Ben sizin oylarınıza değil, sorunlarınızın çözümüne talibim” sözü tam da bunu ifade ediyor ve çok önemli.

İşte şimdi bu anlamda tarihsel bir aşamadayız. CHP lideri Kılıçdaroğlu ikinci yüzyıl beyannamesi çerçevesinde dördüncü büyük devrim dediği bir süreci hayata geçirmek istiyor. Bu süreç, yani cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması süreci, özgür ve eşit bir yaşamın inşasına denk düşüyor. Bu da ister istemez muhafazakârların kurucu ideoloji ile barıştırılmasını, Kürt Sorununun çözülmesini, Alevilerin taleplerinin karşılanmasını; etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel bütün eşitsizliklerin giderilmesini ve herkesin bu ülkede huzur içinde, barış içinde, demokratik zeminde, özgürlük ve eşitlik temelinde bir arada yaşamasını gerektirir. Kılıçdaroğlu bunun temelini atmak istiyor ve bunu temel hedefi olarak görüyor.

Kılıçdaroğlu’nun Çıkışı

İşte tam bu noktada Kılıçdaroğlu’nun HDP çıkışı geldi ve a “bu önemliydi”. Çünkü MHP’nın zorlaması ile HDP’ye kapatılma davası açıldı ve Cumhur İttifakı HDP’yi şeytanlaştırarak meşru siyaset kulvarının dışına itmeye çalışıyor.

Kılıçdaroğlu’nun söylemi ise, 1) HDP meşru sayıyor 2) Kapatılması yanlış olur diyor 3) Çözümde de Kürtlerden büyük oranda oy alan bir parti olarak muhatap alınmalı mesajını veriyor.  Bu mesaj, aynı zamanda Kürt seçmene de şunları söylüyor: AKP Kürt sorununu yıllarca çözüyormuş gibi yaparak oy aldı ama sorunu çözmedi; bir tek denenmeyen CHP kaldı, bu kez bize oy verin bu sorunu birlikte çözelim demek istiyor. İyi Parti’den de bu çıkışa itiraz gelmemesi de önemli ve bu hattın ilerleyeceğini gösteriyor.

İyi Parti’nin Önemi

İyi Parti’nin tutumu önemli, çünkü Kürt sorununu çözme sürecinde onun da yer alması çözümün başarısını artıracaktır. Sadece CHP ve HDP’ yan yana gelerek bu sorunu çözemez. Çözümde başta İyi Parti olmak üzere millet ittifakında yer alan diğer partilerin yer alması da şüphesiz çok büyük önem taşır. O nedenle bir arada olmak sadece seçimi kazanmak için değil seçim kazanıldıktan sonraki süreci kazanmak için de çok önemlidir.

AKP ve MHP’nin yer aldığı Cumhur İttifakı bırakın sorunu çözmeyi şimdi sorunun varlığını bile inkâr ediyor. Tekrar yarım asır önceki ret ve inkâr politikalarına dönmüş durumdalar. İşte onların bu konudaki söylemelerinden iki örnek.

Erdoğan ve Bahçeli’nin Yaklaşımı

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun sözleri üzerine şöyle dedi: “Biz diyoruz ki bu ülkede şu anda Cumhur İttifakı bu işin tek çözüm noktasıdır ve Cumhur İttifakı olarak da biz bu çözümün mücadelesini sürdürüyoruz. Çünkü bizim şu anda kitabımızda birlik var, beraberlik var, kardeşlik var ve bununla da bu yolda devam ediyoruz. ‘Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur…’  Türkiye’de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik.”

Çözülen Kürt Sorunundan kimsenin neden haberi yok? Aslında Erdoğan bunları söyleyerek kendisini tekzip ediyor. Bakın çok değil, bundan iki buçuk ay önce, 9 Temmuz 2021 tarihinde Diyarbakır’da şu sözleri sarf etti. “2005 yılında bu meydanda ne dedimse arkasındayım” dedi. Peki 2005 yılında Diyarbakır meydanında ne demişti; “Kürt sorunu var, herkes gibi bu sorun benim de sorunumdur…” demişti. Şimdi biz hangisine inanalım. Bu kadar kısa sürede bu kadar değişen bir lider ya halkın hafızası ile alay ediyor ya da ben ne dersem yerler diye düşünerek halkı aptal yerine sokuyor.

Aynı tarihlerde, Erdoğan, MHP’nin yaptığı milliyetçiliği yerin dibine sokmakla kalmayıp “ben bu milliyetçiliği ayaklarımın altına alırım” demişti.  Hızını alamayıp şöyle devam etmişti: “Kürt sorunu güvenlikçi politikalarla çözülmez, bu sadece acı ve anaların göz yaşlarına neden olur, tarihe baksalar bunu görürler.” Bu sözlerden sonra tarihe gönderme yaparak “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Dersimlilerden dolayı özür diliyorum” demişti. Bunları diyen cumhurbaşkanı şimdi de kalkmış “Kürt sorunu yok” diyor.

Babacanın Sözleri 

Bir dönem Erdoğan’la birlikte politika yapan Ali Babacan ona yanıt olacak şu sözlerle Kürt Sorunun varlığını çarpıcı biçimde dile getiriyor: “Çocukların oynadığı alanlarda panzerler geziyorsa, yoğunlukla Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı şehirlerde belediyelere kayyumlar atanıyorsa, ülkemizde hâlâ ana dili hakkı tartışılıyorsa bir mesele var demektir. Bu meselenin adı da Kürt meselesidir.”

Bahçeli’nin Tavrı!

Şimdi de usul, erkan, adap dinlemeyen ortağına bakalım. Ultra milliyetçilikte el yükselterek hızını tutmayıp işi küfre kadar vardırıyor Bahçeli. “Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. Var diyen namerttir. HDP’yi meşru görenler onunla sinsi ortaklık içindedir.”

Bir kere politikada böyle bir dil olmaz, olmamalı. Peki biri de çıkıp “Kürt sorunu yoktur diyen namerttir” dese ne olacak? Kendi suçluluğunu ele vermenin ötesinde savunu yapacak bir temele sahip olmayanlar işi küfre vardırıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Oluyor, çünkü bunlar son çırpınışları. Çırpındıkça batıyorlar, battıkça kaybolup gidiyorlar. Aslında sadece kendisi batmıyor, paçasına yapıştığı büyük ortağını da her gün biraz dibe çekerek batırıyor. Bunu yaparken de üniter yapı, bölünme, birlik, şehit, ezan vs. dilinden düşürmüyor.

Üniter Yapı!

Mesela sürekli bir bölünme paranoyasını ileri sürüp “Üniter Devlet” dedikten sonra ülkede iki hukuklu uygulama çifte standartlını ise es geçiyorlar. Sormak lazım, üniter devlette tek hukuk olur, değil mi, zaten bir manası da budur. Oysa şimdi ülkede iki hukuk işliyor. O halde üniter devlet, üniter devleti ileri süreneler tarafından ihlal edilmiş olmuyor mu bu durumda?

Örnek mi, alın size kayyumlar. Anayasa ve yasalar yerel yönetimleri düzenlerken, herhangi bir nedenle (ölüm, istifa, tutuklama vb. durumlarda) boşalan belediye başkanlığının yerine belediye meclisi kendi içinden bir başkan seçer, diyor. Bu hüküm batıda uygulanıyor, ama doğruda uygulanmıyor. Diyarbakır’da, Van’da, Mardin’de, Kızıltepe’de uygulanmıyor. Buralara içişleri bakanı ilde valiyi, ilçede ise kaymakamı kayyum (yani belediye başkanı) olarak)  atıyor, hem de beş yıl boyunca. Kaybettiği seçimi bir nevi gasp ediyor. Şimdi onlarca belediyede durum bu.

Şimdi soruyoruz: Bu üniter anlayışa sığmayan çifte standartta ne diyorsunuz? Belediye başkanlarına oy veren vatandaş haklı olarak soruyor “nerde kaldı kardeşlik, nerde kaldı birlik?” diyerek sitem ediyorlar. Bu durum vatandaşın aidiyet duygusunu zedelemez mi? Hiç empati yaptınız mı? Yapmadıysanız lütfen bir anlığına yapın. Çünkü Kürt sorunu da dahil birçok sorunumuzun zihni çözüm altyapısı empatiden geçer. Yanı sıra iyi niyet, samimiyet, barış dili ve bölünme paranoyasından arınmadan geçer.

Cesaretli ve Ferasetli Muhalefet

İşte bu noktada özellikle ana muhalefet partisi CHP’ye büyük görev düşüyor.  İyi partinin konumu da önemli. İyi parti Kılıçdaroğlu’nun gittikçe yükselen trendi ve hamlelerine destek olması gerekir. Aksi taktirde kader seçimini unutup kariyer seçimi gibi değerlendirmek hiç kimseye yarar sağlamayacaktır.

Bu samimiyet testi Kürt Sorunun çözümünde de dile geliyor. Görüştüğümüz Kürt vatandaşlar soruyor. Samimi davranmayan AKP için sorun Kürt sorunu değil hep Kürt seçmeninin oyunu alma sorunuydu. Daha önce de birçok lider bu konuda belirlemede bulunmuş ama sonra sorunun üzerinde ciddi bir biçimde durmamış, oyunu alıp, geçip gitmişti.

Demirel’den Erdoğan’a

1991 yılında Demirel bu anlayışla Kürt realitesini tanıdı, 1994 yılında Tansu Çiller Bask modelinden bahsetti, 1998 de Mesut Yılmaz Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır’dan geçer dedi. 2005 yılında Erdoğan Kürt sorunu var ve onu ben demokrasi ve hukuk içinde çözeceğim dedi. Hepsi boş çıktı.

Kılıçdaroğlu Noktayı Koyacak

Şimdi Kılıçdaroğlu bu sonuç vermemiş deneyimleri göz önünde bulundurarak onlar gibi olmadığını, bu sorunu Türkiye’nin demokratikleşmesi için gerçekten çözmeye talip olduğu konusunda seçmene güvence veriyor. “Ben sizin sorunlarınıza talibim” diyor.

Bugüne değin bütün aktörler ve siyasetler bu konuda denendi, bir tek CHP kaldı. Şimdi onun lideri bu sorunu çözmeye talip olduğunu yüksek bir cesaret ve ferasetle dile getiriyor. Bu önemli.

O halde hep birlikte büyük bir sorumlulukla bunun sonunu getirilmeliyiz.

  • Zeki Kartal

    24 Ekim 2021 #1 Author

    Hocam süper bir analiz yapmışsınız.Siyeset kurumuna ders niteliğinde öğretici ve yönlendirici.Sizi krt tv den tanıdım ve izledim.Kıymetlı bir akademisyen ,sosyal bilim adamı olararak daha çok tv lerde görmek isterim.Saygılar,sevgiler

    Yanıtla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir