Siyasal Paradigmalar
Doç. Dr. Yunus Emre 28 Şubat 2022 günü siyasi tarihimiz için önemli bir dönüm noktasıydı. Altı siyasi partinin genel başkanları Ankara’da Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinin... Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ve Yarının Türkiye’si: Erdoğan’ı Değil Erdoğan Sonrasını Konuşmak
Gönderiyi Paylaşın

Doç. Dr. Yunus Emre
27. Dönem Milletvekili
Dışişleri Komisyonu Üyesi
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu Üyesi

 

 

28 Şubat 2022 günü siyasi tarihimiz için önemli bir dönüm noktasıydı. Altı siyasi partinin genel başkanları Ankara’da Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinin genel çerçevesini kamuoyuyla paylaşmak üzere bir araya geldiler. Bu kısa yazıda altı partinin ortaya koyduğu yeni uzlaşmayı ve bu uzlaşmanın siyasal hayatımıza etkilerini ele alacağız.

Altı partinin bir araya geldiği 28 Şubat 2022 toplantısı Türkiye’de yeni bir dönemin habercisi. Tek adam rejiminin krizden krize sürüklediği ülkemizde siyasi uzlaşma yaratarak ve ortak aklı işleterek bir siyasi değişimin mümkün olduğu açıklıkla göründü. Bu kapsamda akılda tutulması gereken en önemli nokta şu: Liderleri bir araya getiren motivasyon Erdoğan’a karşı olmak değil Erdoğan sonrası farklı bir Türkiye’yi kurmak. Peki bu nasıl bir Türkiye ve yeni Türkiye’yi kurmak nasıl başarılacak?

Mevcut yıkım manzarasının en önemli sorumlusu Erdoğan. Türkiye’yi başta ekonomi olmak üzere uçurumun kenarına Erdoğan ve onun yanlış politikaları sürükledi. Ancak iktidar tarafından yapılan yorumların aksine altı lideri bir araya getiren Erdoğan’a karşı olmak değil. Çünkü bugün gelinen noktada ülkenin ve dünyanın karşı karşıya bulunduğu çok büyük sorunlar ve riskler var. Ekonomide bir kara dönem yaşanıyor. Hayat pahalılığı, işsizlik, borçluluk can yakıyor. Faturalar ödenemiyor, maaşlar mutfak harcamalarına bile yetmiyor, gençler iş bulamıyor. Buna karşılık ekonomik sorunların yanında çok önemli uluslararası riskler de mevcut. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan krizin bölgeyi istikrarsızlaştırma potansiyeli yüksek. Suriye krizi hâlâ siyasi bir çözüme kavuşturulamadı. Pandeminin sonuna yaklaşmış gibi görünüyoruz ancak pandeminin yarattığı insani maliyet ve ekonomik yıkım yerli yerinde duruyor. Ayrıca insanoğlu bu ölçüde hızlı hareket edilen bir yaşamı ve mevcut tüketim alışkanlıklarını sürdürdükçe yeni pandemiler kapımızda bekliyor. Yapay zeka ekonomide ve toplumsal yaşamda yepyeni bir dönemi başlatacak. Bu şartlarda istihdam politikasından temsili demokrasinin geleceğine kadar birçok sorun insanlığın geleceği bakımından kritik öneme haiz. Dijitalleşme ve internet teknolojisinde yaşanan gelişmeler de sunduğu imkanlar kadar yeni riskleri gündeme getiriyor. Özetle altı lider Erdoğan’a karşı olmak temelinde değil Erdoğan yönetiminin Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunları çözememesi temelinde bir araya geliyor ve Türkiye’nin sorunlarını çözmek için kurumsal bir işleyişe, ortak akla ve siyasal uzlaşmaya dayalı bir alternatif ortaya koyuyor.

ACİL GÜNDEM

Türkiye’nin sorunlarının çözümünde tabii ki aciliyet taşıyan konuları ayırarak ele almak gerekiyor. Altı genel başkan öncelikle üç önemli konuda adım atacaklarını ortaya koyuyorlar. Bunlardan ilki demokrasinin ortadan kaldırıldığı bir ortamda Türkiye’yi demokratik geçiş sürecine yönlendirmek. Bu kapsamda “güçlendirilmiş parlamenter sistem” önerisi demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanında evrensel standartları temel alan köklü dönüşümler paketi olarak öne çıkıyor. İkinci konu olarak devletin kurumsallık ve şeffaflık temelinde yeniden inşası gündeme geliyor. Erdoğan iktidarında devlet yönetiminde ehliyet ve liyakat ilkeleri tamamen ayaklar altına alındı. Çünkü Erdoğan iktidarı yasalara ve kurallara bağlı bir yönetim anlayışını değil şahsa bağlılığa ve kişiye sadakate önem veren yaklaşımı uygulamaya koydu. Devlet yönetiminde temel ilke Erdoğan’ın değirmenine su taşımak olunca hem kurumsal devlet işleyişi ortadan kalktı hem de ehliyet liyakat ilkeleri. Altı partinin siyasal uzlaşması Türkiye’de kurumsal devlet işleyişini ve kurallara ve yasalara bağlılığı hakim kılma yolunda yeni bir başlangıç vaat ediyor. Devlet aygıtının tek kişinin şahsi tercih ve menfaatlerine göre değil bütün toplumun huzuru, güvenliği ve refahı için çalışması isteniyor. Bu da evrensel hukuk ilkeleri temelinde ve ortak aklı işleterek mümkündür. Son olarak altı siyasi partinin aciliyet taşıyan üçüncü konusu ise ekonomi alanındadır. Erdoğan’ın kaynakları siyasi yakınlığa göre dağıtan ve kendisine yakın işadamlarıyla ahbap-çavuş ilişkisine dayalı ekonomi yönetimi anlayışı hızla terkedilecektir. Bu anlayış hem Türkiye’nin kaynaklarını istihdam, refah ve zenginleşmeye yönlendirememiş hem de başta gelir ve servet eşitsizliği olmak üzere büyük bir sosyal adaletsizlik yaratmıştır. Türkiye’de yeni bir sanayi ve teknoloji politikası ile yeni bir tarım politikasını temel alan büyük bir kalkınma hamlesi ihtiyacı ortadadır. Bunun yanında Erdoğan’ın izlediği politikalar nedeniyle gelir dağılımında adalet çok bozulmuş ve büyük bir servet ve gelir eşitsizliği ortaya çıkmıştır. Bu sorunların birbiriyle iç içe geçmiş olduğu da unutulmamalıdır. Demokratik bir işleyişe geçmek, devlet aygıtını hukuk ve liyakat ilkeleri temelinde ayağa kaldırmak ve ekonomideki tahribatı gidermek birbirini besleyen süreçler olarak gelişecektir.

ÇOĞULCULUK

Bunların yanında altı partinin genel başkanlarının bir araya gelmesiyle başlayan sürecin en önemli özelliklerinden biri de Türkiye’nin neredeyse unuttuğu bir ilke olan siyasal çoğulculuktur. Farklı görüşleri, farklı programları olan ve farklı toplum kesimlerini temsil iddiasındaki partilerin ilkeler temelinde bir araya gelişleri ülkemizin özlediği çoğulcu bir siyaset anlayışının önünü açmıştır. Yıllardır siyasal hayatımıza egemen olan kültürel kimlikler çerçevesindeki siyasal kutuplaşma ortamı çoğulculuğun bir yandan da toplumu bütünleştiren bir siyasal ilke olduğunu unutturmuştur. Bugün ortaya çıkan manzara TBMM’nin 23 Nisan 1920’de açılmasıyla başlayan Birinci Meclis dönemini hatırlatmaktadır. Unutmamak gerekir ki Birinci Meclis tarihimizde özel bir yere sahiptir. Hem İstiklal Savaşı’nın yürütülmesini hem de yeni kurulan Ankara Hükümeti’nin teşkilatlanmasını Birinci Meclis sağlamıştır. Birinci Meclis’in en önde gelen özelliği ise toplumun bütün renklerini ve çok farklı siyasal düşünceleri barındıran Türkiye’nin en çoğulcu Meclisi olmasıdır. Bugün de altı partili birliktelik benzer şekilde siyasal hayatımızın en çoğulcu örneklerinden birini veriyor. İktidar eliyle pompalanan siyasal kutuplaşma ve kavga ortamının Türkiye’yi nasıl bir bataklığa sürüklediği ortada. Çoğulculuğu koruyarak bir arada durmanın sadece yeni bir iktidar değil yeni bir ülke yaratacağını unutmamak gerekiyor. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü de son dönemdeki Helalleşme Çağrısı da bu amaca yöneliktir.

KILIÇDAROĞLU’NUN ÇABASI

Altılı masanın oluşmasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun rolünün de altını çizmek gerekiyor. Siyasal düşünce olarak Kılıçdaroğlu’nun bu beş liderden farklı olarak merkez sol çizgide bulunduğunu hatırlatmak gerekiyor. İlginç olan merkez soldaki Kılıçdaroğlu aslında birbirlerine yakın olması beklenen ve geçmişte aynı partide siyaset yapmış liderleri bir araya getiren kişi konumunda. Bu durum Kılıçdaroğlu’nun özellikle 2017 Anayasa referandumu kampanyası ve Adalet Yürüyüşü ile başlattığı atılımın bir sonucu. Kılıçdaroğlu’nun partisi CHP’nin son seçimlerde oy oranı bütün bu partilerin çok üzerinde olmasına rağmen diğer liderlere en fazla kulak kabartan ve diğer partilerin sosyolojik tabanlarının hassasiyetini en fazla dinleyen de Kılıçdaroğlu. Bu çabanın temel özelliğini doğru anlamak gerekiyor. Kılıçdaroğlu Adalet Yürüyüşü’nden bugüne kendi tabanını heyecanlandırmak için değil bütün ülkeye birlik mesajı vererek çoğunluğu inşa etmeye çabalıyor. Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşünün başlangıcında tek başınaydı. Maltepe Meydanı’na ulaştığında adalet talep eden milyonlar Kılıçdaroğlu’yla birlikteydi. Bugün ise bu birliktelik altı partinin ortak demokrasi talebinde vücut buluyor.

YARININ TÜRKİYE’Sİ

Sonuçta Türkiye için bir düzen değişikliği manzarası ortaya çıkıyor. Demokratik düzene 2017 anayasa değişikliğiyle son verilmek ve Türkiye otoriter bir rejime sürüklenmek istendi. Türkiye’nin düzeni bozuldu. Ancak başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefetin izlediği politika bu oyunu boşa çıkardı. Türkiye’de otoriter düzen kurma girişimi kesin olarak başarısız oldu. Altı partinin oluşturduğu birliktelik Türkiye için bir düzen değişikliği anlamı taşımaktadır. Otoriter tek adam rejiminden çoğulcu ve demokratik bir düzene geçiş fotoğrafıdır. Bu geçiş bir yandan da bir düzen kurma girişimidir. Ekonomi, dış politika ve ülke yönetiminde içine girilen ortam milletimizin dirlik ve düzen kavgasında yeni bir aşamaya girdiğimizi gösteriyor.

Erdoğan ve iktidarı geçmiş üzerine konuşarak bugünlerini kurtarmak niyetinde oldu. Altı siyasi parti ise bugünden yarın üzerine konuşarak ve yarını planlayarak Türkiye’yi kurtarmaya çalışıyor. Adalet Yürüyüşü’nde yeni bir durak aşıldı. Sıra bir sonrakinde.

 

KAYNAK: karar.com

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir