Siyasal Paradigmalar
Prof. Dr. Onur Bilge Kula 16. yüzyıl Anadolu halk edebiyatında ve Nesimi, Fuzuli, Hatayi, Kul Himmet gibi şairler arasında en fazla öne çıkan ve dilden... Anadolu’da / Türkiye’de Çoğulculuk ve Tolerans – Pir Sultan Abdal
Gönderiyi Paylaşın

Yazı Dizisi – 7. Bölüm

Anadolu’da/Türkiye’de Çoğulculuk ve Tolerans
Prof. Dr. Onur Bilge Kula

 

Anadolu’da/Türkiye’de Çoğulculuk ve Tolerans

Pir Sultan Abdal: Çoğulculuk ve Tolerans

İnsan nasıl kara topraktan üstün olabilir?

16. yüzyıl Anadolu halk edebiyatında ve Nesimi, Fuzuli, Hatayi, Kul Himmet gibi şairler arasında en fazla öne çıkan ve dilden dile dolaşarak kalıcılaşan Pir Sultan Abdal; hak, adalet ve insanlık savaşımını her türlü baskı ve haksızlığa karşı direniş bilinciyle bütünleştirmiştir. Anadolu halk şiirini, seçtiği insancıl içerikler ve vurucu anlatımla boyutlandıran bu büyük halk şairinin ürettiği şu dörtlükler, içerik ve anlatım yetkinliğinin göstergeleridir:

“Göverip ben de bostan olursam/ Ellerin dilinde destan olursam/ Kara toprak senden üstün olursam/ Ben de bu yayladan Şah’a giderim.

Dost elinden dolu içmiş deliyim/ Üstü kan köpüklü meşe seliyim/ Ben yol oğluyum, yol sefiliyim/ Ben de bu yayladan Şah’a giderim”[1] (Gölpınarlı/ Boratav 2010, s. 14).

Söylenceye göre, Hızır Paşa, Pir Sultan’a “İçinde Şah’ın adı geçmeyen üç deyiş söyle, seni bağışlayacağım” demiş. Bunun üzerine Pir Sultan

“Hızır Paşa bizi berdar etmeden/Açılın kapılar Şah’a gidelim/Siyaset günleri gelip çatmadan/ Açılın kapılar Şah’a gidelim” dörtlüğüyle başlayan ünlü şiirini söylemiş. Baskı ve zulme baş eğmeyen bu direniş şairi arkasından şunları eklemiş:

“Alınmış abdestim aldırırlarsa/ Kılınmış namazım kıldırırlarsa/ Sizde Şah diyeni öldürürlerse/ Ben de bu yayladan Şah’a giderim.” (Gölpınarlı/ Boratav 2010, s. 27- 29). İnsan onurunu her şeyin üstünde tutmaya özen gösteren Pir Sultan, elinin, kolunun bağlanmasına katlanamaz; yakınlarına ‘Çıkıp ele karşı ağlamasınlar’ öğüdünde bulunur.

İnsan onuru ve hakkı her şeyin üstündedir

Pir Sultan, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Şeyh Bedreddin gibi, Hallacı Mansur’un yolunu izler, onun öğretisiyle insanlaşmaya uğraşır. İnsanı, insanlığı ve insancılığı amaç edindiği için de “Şu illerin taşı bana hiç değmez/ İlle dostun gülü yaralar beni” diye haykırır. İlerleme ve hakikatin yolcusu olduğu için, “yalan dolan fetva veren, Hakk’ın buyruğuna uymayan” bağnazları ödünsüzce eleştirir. Bunun için canlara şöyle seslenir:

“Gelin canlar bir olalım/ Münkire kılıç çalalım/ Hüseynin kanın alalım. /Özü öze bağlayalım/ Sular gibi çağlayalım/ Bir yürüyüş eyleyelim”

B sesleniş uyarınca, Pir Sultan’ı izleyenler, birleşmeli, dayanışmalı, insan onurunu çiğneyenlere bir yürüyüş eylemelidir; nasıl olsa yazılanlar gelecektir başa. Pir Sultan, baskı ve zulmü, çoğunlukla Hızır Paşa figüründe şiirselleştirir. Baskıya direnmekten, insan onurunu savunmaktan yorulmaz. Yolundan ayrılmaz; yabana gitmez. Fakat bazen hayıflanır ve

“Yorulan yorulsun, ben yorulmazam/ Derviş makamından ben ayrılmazam/ Dünya kadısına ben sorulmazam/ Kalsın benim davam, divana kalsın”

Diye yakınır. O Şaha, padişaha değil, sadece Allah’a yalvarır. Bu tavrını şu dörtlükte de görmek olanaklıdır:

“Yürü bre Hıdır Paşa/ Senin de çarkın kırılır/ Güvendiğin Padişahın/ O da bir gün devrilir.” 

Özeleştiri, eleştiri bilincin kaynağıdır

Pir Sultan yorulmaz bir hakikat yolcusudur; hep özünü bilmeye, yetkinleştirmeye uğraşan derviştir. Bununla birlikte,

“Eksikliğim çoktur, ben de bilirim      ve “Eksiğim kendi özümde” dizeleriyle, özünü bilme ve yetkinleştirmenin bitimsiz bir süreç olduğunun da bilincindedir ve bunu dışa-vurmaktan sakınmaz. Hak ve adalet konusunda son derece duyarlıdır. Bu nedenle, “Gönül ulu şehirdir/ Rızasız lokma zehirdir” dizelerini söyler.

“Tarikattadır elimiz/ Hakikattadır yurdumuz” dizeleriyle, temel düşünsel kökünü ortaya koyan Pir Sultan, düşünsel önderleri arasında ilk başta “Ali’nin yoluna serimi veririm” ya da “Ben Ali’yim; Ali benim” dediği Hz. Ali’yi, “On İki İmamı hak bilirim” dediği On İki İmamı yüceltir. Hallacı Mansur, Hacı Bektaşi Veli, “Yunusla ummana daldım” dediği Yunus Emre’yi öncelikle anar ve onun insancıl dünyasına girip varsıllaşır.

Pir Sultan, Anadolu gibi çoğuldur, çoğulcudur

Pir Sultan, Anadolu gibi, çoğuldur: O cem toplantılarında “bin bir dili söyleyendir.” Ali, On İki İmam, Yunus Emre adlarının simgelediği insancıl ve çoğulcu öğretiyi içselleştirdiğini şöyle dile getirir: “Safasına cefasına dayandım/ Bu cefaya dayanmayan gelmesin/ Rengine hem boyasına boyandım/ Bu boyaya boyanmayan gelmesin.” Bu öğreti, Pir Sultan için “Vücudun şehrini yuyanların…/ Yedi kat göklerin, yedi kat yerin/ Kudret binasını kuranların” ve “erenlerin gördüğü bir engin düştür.”

Bu insancıl öğreti ya da anlayış, ariflerin gittiği yoldur; “Hakk al-yakini, cemde” arayanlardır; bunlar “Muhabbet bağını gezip dolaşıp, On İki İmam cemine” düşenlerdir. Bu öğretiyle özünü donatanların “Kuran delili; sırrı, hakikat yoludur.” Bunlar “Hal içinde yola gelen, Mansur gibi dara gelenlerdir.” Dört kitabı okuyup, yaşam tarzına dönüştürenlerdir. “Nesimi yüzüldü, Mansur asıldı” diyenlerdir; ancak ne Nesimi gibi yüzülmekten, ne de Mansur gibi asılmaktan korkmayanlardır. Arı olup, bala çevrilenlerdir.

“Ene’l-Hak dedik de çekildik dara” diyen Pir Sultan şu dizlerde bağlı olduğu ve yaşam ilkesi durumuna getirdiği öğretiyi, anlayışı belirginleştirir:

“Tarikat bir oddur yakar/ Kimi ham, kimi has çıkar…/ Hakikat genc-i nihandır/ Marifet gevher-i kandır/ Yedi yüz yetmiş mizandır/ Ötesi ilm-i hikmettir.”

Pir Sultan’ın, ‘ötesi bilimin hikmetidir’ dediği aslında başkasından önce özünü yetkinleştirmek, bir yol göstericinin izinde yürüyüp, gönül sarayını arındırmak ile yaklaşılabilen bir yüce aşamadır. Bu ‘hakikat’ ve ‘marifet’ aşamalarından sonra ilmi hikmete ulaşmaya çalışan kişi, “eksikliğini kendi özünde gören”, “eri, Hak gören”; “ikilikten geçip birliğe yetendir.”

Sürekli insanı, insanlığı arayan bu baş eğmez şair zaman olur insandan yakınır: “Yaralandım, al kanlara boyandım/ Elimin kanını yur bulamadım.” Ya da “Bir zaman sağ gezdim, bir zaman hasta/ Hasta halin nedir, der bulamadım” dizeleriyle insanların ilgisizliğinden, “can feda yoluna, der bulamadım” dizesiyle de dayanışma ruhundan uzak olmalarından yakınır. İnsanların ilgisizliklerine, dayanışma ve özveri ruhundan uzak oluşlarına üzülür; ancak yine de “Dost dilinden tatlı bal bulamadım” der.

Gelin, hal ehli kardeşler olalım! Bir güzel sevdaya düşelim!

Pir Sultan’ın insana, insanlığa çağrısı, “hal ehli kardeşler” olmaktır; “erkân içinde yol” olmaktır, erginleşmektir. Tekleşmek değil çoklaşmak ve çoğulculaşmaktır: “Söyleşelim halden hale/ Dilleşelim dilden dile/ Biz gezeriz elden ele/ Taze açılmış gülüz biz.” Ancak dilden dile dilleşmek için, her dilde söylemek ve söylenmek için, kısacası çoğulculaşmak için, korkudan arınmak, baskıdan kurtulmak gerekir.

Yükü ağır, menzili ırak olanların “Yetmiş bin deryada, yetmiş bin derya/ Anında kilidi gerçek erde/ Erenler oynuyor bir gizli sırda” ya da “Erenler kurdular erkânı, yolu/ Üç yüz altmış altı servinin dalı” diyebilmek ya da diyebileni anlamaya çalışmak gerekir.

Osmanlı-İran çatışmasında ‘Şah’ ile dayanışır; ancak gördüğü baskı ve kötülüklere karşın, “İki kardaş karşı karşı salındı/Ciğerciğim delik delik delindi” diyerek, bu iki gücün savaşmasına gönlü razı olmaz.

Aynası açık, gönlü duru olan Pir Sultan “Bir sevdaya düştük, sevdası güzel/ Vardır türlü türlü hayallerimiz” deyip, sevdasının, hayallerinin peşine düşüp, hakikati, gerçeğin anlamını, insanlığı arayandır. Bu uğurda ikrar güden, Mansur gibi, Nesimi gibi yolundan dönmeyendir. Hacı Bektaşi Veli’nin deyişiyle, ‘bilmek, bulmak ve olmak’ için canını ortaya koyandır.

Voltaire bile Osmanlı toleransını övgüyle anar

Yukarıda serimlenen çoğulculuk ve tolerans kültürünün düşünsel kökleri elbette Osmanlı’nın yönetim ve tolerans anlayışını da yansımıştır. Her türlü bağnazlığa karşı eleştirel tavrıyla Fransız Aydınlanmasının öncülerinden olan Voltaire bile ‘Felsefe Sözlüğü’nün tolerans maddesinde Osmanlı toleransını dile getirir. Toleransı “insanlığın en güzel yönü” olarak nitelendiren ve dinler arası boğazlaşmayı eleştiren Voltaire Osmanlı/Türk toleransını şöyle dile getirir: “Türk padişahına baksanıza bir kez: Zerdüştleri de, Banianları da, Rumları da, Nesturiler de, Katolikleri de pekâlâ yönetip gidiyor. Kim ortalığı kızıştırıp kargaşalığa vermek isterse hemen kazığa oturtuluyor; bu sayede herkes de rahat ediyor”[2] (Voltaire 1995, s. 381).

[1] Abdülbaki Gölpınarlı/ Pertev Naili Boratav (2010): ‘Pir Sultan Abdal’; Derin Yayınları, İstanbul. Bu bölümde yararlandığım şiirlerin tümü, bu kaynaktandır. Şiirlerin anlaşılırlığını ve daha kolay okunabilirliğine katkı yapar umuduyla, bazı sözcüklerin güncel kullanımlarını yeğledim.

[2] Voltaire (1995): ‘Felsefe Sözlüğü’; MEB Batı Klasikleri, Ankara

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir