Siyasal Paradigmalar
Av. Muharrem Erkek Türkiye’de iktidarın yarattığı siyasi iklim, özellikle 2017 Anayasa değişikliği ile demokrasiden uzak bir niteliktedir. Mevcut hükümet sistemi, krizlere neden olduğu gibi, doğacak... Demokrasiyi Güçlendirecek Öneri: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem
Gönderiyi Paylaşın

Av. Muharrem Erkek
CHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı
27. Dönem Milletvekili

 

Türkiye’de iktidarın yarattığı siyasi iklim, özellikle 2017 Anayasa değişikliği ile demokrasiden uzak bir niteliktedir. Mevcut hükümet sistemi, krizlere neden olduğu gibi, doğacak krizleri de çözecek yapıdan uzaktır. İktidarın kurduğu sistem başlı başına Türkiye’de yaşanan sorunların nedeni haline gelmiştir. Buna karşılık, Türkiye’de bir “Adalet Yürüyüşü” gerçekleşmekte, demokrasiye inanan güçler bir araya gelmektedir. Demokrasi mücadelesinde rehberimiz olacak nitelikte belge ise Partimizin 37. Olağan Kurultayı’nda Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açıklanan ve oybirliğiyle kabul ettiğimiz İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’dir. Beyannamemizin girişinde, “Tek Kişilik Saray Hükümeti”nin Türkiye’yi içine soktuğu 5 temel sorun şöyle belirtilmiştir:

“1. Demokrasi sadece kâğıt üstünde kalmıştır.Yasama, yargı ve medya bir kişinin (yürütmenin) vesayeti altındadır.
2. Ekonomik bağımsızlığımız tehlike altındadır. Vatan­daştan toplanan vergilerin ve yapılan borçlanmaların büyük bir kısmı içeride ve dışarıda bir avuç çıkarcıya aktarılırken, milletimiz korkunç bir işsizliğe/yoksulluğa mahkûm edilmektedir.
3. Dış politikada, egemen güçlerin taleplerine boyun eğen bir Türkiye profili ortaya çıkmıştır.
4. Sürekli değişen eğitim politikalarıyla, Türkiye bilgi çağından koparılmıştır. Çocuklarımız eğitimde adeta denek olarak kullanılmaktadır.
5. Etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç eksenli siyasetle toplumsal barışımız derin yara almıştır. Tek Kişilik Saray Hükümeti”, iktidarını sürdürmek için kamplaş­mayı, kutuplaşmayı ve ayrışmayı bilinçli olarak sürdür­mektedir.”

Sorunların Kaynağı: Saray İktidarı

Görüldüğü gibi, yaşadığımız sorunların temelinde Saray rejimi yatmaktadır. Bu sistemden demokratik bir yönetim beklenmeyeceği ortadadır. Sadece sistemin kendisi değil, inşası süreci de aynı adaletsizliklerin sembolü olmuştur. 15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişimini fırsata çevirdiğini bizzat temsilcilerinin açıkladığı iktidar, ilân ettiği OHAL ile her alanda düzenleme yapmış, yaşananlar sivil darbe niteliğine bürünmüştür. O kadar ki Anayasa değişikliği referandumu OHAL’de gerçekleştirilmiştir. Referandum kampanyaları demokratik eşit bir ortamda yapılamamıştır. Basın yayın organlarında kampanyalara ayrılan süreler “hayır” aleyhine olmuş, adaletten uzak bir kampanya süreci işlemiştir. Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki danışmanlık ve uzmanlık organı Venedik Komisyonu’nun Anayasa değişikliği ve referandum sürecine dair hazırladığı raporda, Anayasa değişikliğinin yöntem ve içeriğinin Avrupa standartlarında hazırlanmadığı, kabul edilmesi halinde önerilen sistemin otoriter ve kişisel bir rejime dönüşme tehlikesi taşıdığı vurgulanmıştır. Raporda ayrıca önerilen değişiklik “Türkiye’nin demokratik anayasal geleneğinden geriye doğru atılmış tehlikeli bir adım” olarak tanımlanmış, OHAL koşullarının Anayasa değişikliği referandumu için uygun demokratik bir ortam olmadığı da dile getirilmiştir. Avrupa standartlarında anayasa değişikliği referandumu için ise ya OHAL uygulaması sona erene kadar referandumun ertelenmesi, ya da özgürlükler üzerindeki sınırlamaların kaldırılması önerisi de yapılmıştır.

Anayasa değişikliği sürecinin son tartışmalı aşaması ise YSK tarafından verilen ve tarihe “mühürsüz oy skandalı” olarak geçen karardır. Mühürsüz zarfların ve oy pusulalarının, geçmiş içtihatlarına aykırı biçimde kabul edilmesi kararı veren YSK, sandık sonuçlarını da şaibeli hale getirmiştir. Anayasa değişikliği süreci başlı başına bir hukuksuzluk silsilesi olarak işlemesine rağmen değişikliğin kıl payı bir oranla (yüzde 51.41) kabul edilmesi, meşruiyet tartışmalarının hiç bitmeyeceğinin göstergesidir.

İsmine her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilse de literatürde bu sistem “monokrasi, patronlu başkanlık, hiper başkanlık, tek adam” olarak geçmektedir. Başka bir ifadeyle Cumhurbaşkanlığı örtüsü altında, otoriter bir sistem inşa edilmiştir. Lijphart’ın, kültürel, etnik, dini vb. sebeplerle kutuplaşarak bölünmüş toplumlarda aşırı güçlü başkanları merkeze alan ve yıkıcı etkilerinin olacağını belirttiği başkanlık sistemlerinin örneğini yaşıyoruz. Demokratik bir hükümet sistemi önerimiz ise açıktır: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem.

 

İkinci Yüzyıla Çağrı ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem

Demokratik hükümet sistemlerini inceleme söz konusu olduğunda, temel çalışma alanı yasama ve yürütmedir. Başka bir ifadeyle yasama ile yürütmenin nasıl oluştukları ve birbirleriyle olan ilişkileri temel inceleme alanlarıdır. Türkiye’de hükümet sistemi ne olursa olsun siyasi partileri ve seçimleri düzenleyen mevzuatta da ciddi değişiklikler yapılmak zorundadır. Aksi halde hükümet sistemi düzenlemesi, demokrasi amacına ulaşamayacaktır. Bu konuda bir diğer nokta ise Anayasa değişikliğinin tek başına yeterli olmamasıdır. Zira 1982 Anayasası döneminde yaşanan sistem sorunlarının önemli bir kısmı Anayasa’daki hükümlerden değil, seçim barajı gibi yasalarda düzenlenen kurallardan kaynaklanmaktadır. Demokrasi için mevzuata dair topyekûn bir çaba gereklidir. Bu anlamda İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nin 1. maddesi ise doğrudan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemle ilgilidir. Madde şöyledir:

Yeni bir Anayasa ile Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sisteme geçilecektir.

Güçlü Demokratik Parlamenter Sistem için öncelikle geniş bir toplumsal mutabakat sağlanacak, her türlü vesayetten uzak, darbe hukukundan arınmış, gücünü milletten alan yeni bir Anayasa yapılacaktır. Bu Anaya­sada öncelikle;

1.1 Cumhurbaşkanının tarafsız olması sağlanacak, Partili ve yanlı Cumhurbaşkanı uygulamasına son verilecektir.

1.2 Kuvvetler ayrılığı esas alınacak, gerekli denge ve denetim me­kanizmaları kurulacaktır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kesin ola­rak sağlanacak; Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Anayasa Mahkemesi, yüksek yargı organları ve mahkemeler üzerinde yasama ve yürütme­nin doğrudan ya da dolaylı vesayetine son verilecektir.

1.3 Yasa tasarı ve teklifleri TBMM komisyonlarında görüşülürken, uzmanların, ilgili meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin gö­rüşleri mutlaka alınacaktır.

1.4 Düşünceyi ifade, örgütlenme ve basın özgürlüğü koşulsuz gü­vence altına alınacaktır. Meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları üzerindeki her türlü baskıya son verilecek, medya özgürlüğü evren­sel ölçülerde güvence altına alınacaktır.”

CHP Ne Öneriyor?

CHP olarak, kuvvetler ayrılığının sağlandığı, denge ve denetleme mekanizmalarının güçlendirildiği, yürütmenin istikrarı için önlemlerin alındığı Güçlendirilmiş Parlamenter sistemi önermekteyiz.

Parlamenter sistemin temel ayrımı, hükümetin parlamentodan çıkması ve daha sonrasında çalışmaya devam edebilmek için parlamentonun güvenine ihtiyaç duymasıdır. Dolayısıyla parlamento, gerekli çoğunluğu sağlayarak, hükümeti göreve başlarken kabul etmeyebilir ya da görev sırasında düşürebilir. Hükümetin kurulamaması ya da düşmesi durumlarında ya parlamentodan yeni bir hükümet kurulur, hükümet kurulamıyorsa da seçimler yenilenir. Hem yürütmenin/hükümetin istikrarlı hem de yasamanın/meclisin güçlü olduğu bir parlamenter sistem kurulabileceği, dünya örnekleriyle görülmektedir.

Türkiye’de geçmişte uygulanan zayıflatılmış parlamenter sistemin aksine, demokrasinin kurumsallaşarak krizlerin doğmadığı ya da çıkan krizlere anında yanıt verebilen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin ve hukuk devletin tesisi büyük bir toplumsal uzlaşmayla gerçekleşecektir. Yine ülkemizin siyasi geçmişinin deneyimiyle askeri ya da sivil otoriter rejimleri bir daha gelmemek üzere tarihe mal edecek biçimde, sadece yasama ve yürütme arasındaki kurumsal ilişkilerden öte demokratik bir sistemin kurulması için de önerilerde bulunulacaktır. Bunlar temel alındığında ana ilkelerimizi şu biçimde belirtebiliriz:

  1. Devleti ve milleti temsil eden, tarafsız Cumhurbaşkanı,
  2. Hükümeti (yürütme), yani siyasi sorumlu kanadı denetleyen güçlü Meclis (yasama), çoğulcu, katılımcı, şeffaf, hesap veren bir yürütme..
  3. Güçlü ve sorumlu Bakanlardan oluşan, Meclis’e karşı sorumlu, siyasi kriz ve istikrar sorunu doğmaması için kolay kurulabilecek ama zor düşürülebilecek kabine sistem (kurucu/yapıcı güvensizlik oyu)
  4. Demokrasinin, hak ve özgürlüklerin güvencesi tarafsız ve bağımsız yargı,
  5. Başta 1982 Askeri Darbesi olmak üzere, tüm otoriter etkilerden arındırılmış demokratik hukuk devletini tesis edecek siyasi partiler, seçim hukuku ve diğer kurum ve kuruluşlara dair mevzuatı hazırlamaktır.

Önümüzdeki ilk genel seçim, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi ve hukuk devletini savunanlar ile tek adamı (monokrasiyi) yani kuvvetler ayrılığının yok edildiği patronlu başkanlık sistemini savunanlar arasında geçecektir. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi, hukukun üstünlüğünü savunan siyasi partiler, uzlaşılan temel ilkeler üzerinden ayrıntılarla tarihteki en büyük uzlaşı ve katılımla demokratik hukuk devletini kuracaklardır. Son günlerde kamuoyu yoklamalarında da gördüğümüz gibi, halk mevcut sisteme güvenmiyor. Henüz 2.5 yıl olmuşken sistem iflas etti ve iktidar sırf bunu bildiği için yapay gündem yaratma telaşıyla yeni Anayasa söylemleriyle günü kurtarmaya çalışıyor. Ama artık iş işten geçti.

Biz yapacağız.

Cumhuriyetimizi, ikinci yüzyılının başında demokrasi ile taçlandıracağız!

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir