Siyasal Paradigmalar
Murat Kaymak “Eğitim” ve “ordu” sözcükleri yan yana gelebilir mi? Başta öğretmenler olmak üzere eğitim çalışanlarına, hatta bunlara öğrencileri de katarak hepsine birden “eğitim ordusu”... “Eğitim Ordusu” İfadesi Bize Neyi Anlatmaktadır?
Gönderiyi Paylaşın

Murat Kaymak

 

“Eğitim” ve “ordu” sözcükleri yan yana gelebilir mi? Başta öğretmenler olmak üzere eğitim çalışanlarına, hatta bunlara öğrencileri de katarak hepsine birden “eğitim ordusu” ifadesi kullanılabilir mi? Geçmişte sıklıkla kullanıldığına göre bu kullanım “ne zaman ve nerede” başlamıştır? “Eğitim ordusu” ifadesi daha çok dünya savaşları döneminde mi kullanılmıştır? Bu ifadeyi kullananlar “tek tip yurttaş” yetiştirmeyi mi amaçlamışlardır? “Eğitim ordusu” ibaresi daha çok “tek tip toplumlarda” mı kullanılmıştır?

Yukarıya aldığım sorular, kendi içinde tutarsızlıklar[1] taşısa da  “eğitim” ve “ordu” sözcüklerinin yan yana getirilmesinden rahatsız olunmasını son yıllarda egemen hale gelmeye başlayan siyasi ve kültürel ortamdan bağımsız olduğunu düşünümeyiz. Son 30 yılda sözde resmi ideoloji eleştirisi altında yürütülen fikri mücadelenin tu kaka etmeye çalıştığı sözcüklerden biri “ordu” oldu. Özellikle bu kavramla ilişkilendirilen veya ilişkilendirilebilecek hemen her şeyi reddetmeye hazır bir beyin takımı, bu ülkede uzun zamandır varlığını ve faaliyetlerini sürdürmektedir. Özellikle okullarda giyilen üniformalara, kimi ritüellere, militarist anlayışın ürünü diye karşı çıkanlar, okuma yazma seferberliklerinin adının okuma yazma kampanyası biçimine çevirenler hep bu anlayışın sahipleri olmuştur. Bu anlayışa göre eğitim ile askerlik yan yana getirilecek şeyler olmadığından, bu nedenle ağırlıklı olarak orduda, savaşta kullanılan ibareler eğitimi ifade etmenin dışında tutulmalıdır.

Elbette bu karşı çıkışların hedefindeki isimlerden biri daima Atatürk olmuştur. Onun özellikle eğitim mücadelesini ifade eden cümleleri de doğal olarak hedefe oturtulmuştur. “Eğitim” ve “ordu” sözcüklerini yan yana getirdiği “Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnızca ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanıp sürdüreceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız.” Yine “Bir ulus irfan ordusuna sahip olmadıkça, savaş alanlarında ne denli parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla sağlanabilir. İrfan ordusunun değeri de siz öğretmenlerin değeri ile ölçülecektir.” sözleri dahi eleştiri konusu yapılabildi. Çünkü bu cümleler bu anlayış sahiplerine göre militarist söylemin ta kendisiydi.

Amacım polemik yapmak olmadığından “eğitim” ve “ordu” sözcüklerinin yan yana getirilmesini sorun olarak gören isimleri burada anmak, onlara doğrudan cevap vermek istemiyorum. Ama sorun ettikleri “eğitim ordusu” kavramı ve bununla ilgili yukarıdaki soruları cevaplayarak konuyu kişilerden ve onların tutumlarından  bağımsız bir biçimde ele almaya çalışacağım.

***

“Eğitim” ve “ordu” sözcüklerinin yan yana gelmesi sanıldığı gibi yeni değildir. O nedenle konuyu eğitim tarihini dikkate alarak iki açıdan ele alabiliriz: Birincisi, eğitim ile askerliğin birlikte ele alındığı, çocukların eğitiminin askerlik eğitimini tamamlayan, çocukları gelecekte ordunun bir parçası olarak yetiştiren eğitim biçimi olarak, ikincisi ise eğitimi, askerlik kurumuna benzeterek açıklayan yaklaşımlar olarak. Her iki yaklaşımda da “eğitim ordusu” ifadesi olmakla birlikte birinci ile ikinci yaklaşım arasında fark vardır. Birincisi yaklaşımda “eğitim ordusu” ibaresinde “ordu” sözcüğü gerçek anlamda yer alır iken ikincisinde ise “eğitim ordusu” bir deyimdir ve “ordu” sözcüğü gerçek anlamının dışında, çoğu zaman benzetilen olma anlamında anlamlar içerir. Şimdi bu iki yaklaşımı biraz açmaya çalışalım.

1. Eğitimin Çocukları Askerliğe Hazırlaması

Her iki yaklaşımın köklerini Antik Yunan sitelerindeki eğitimde bulmak mümkündür. Özellikle Sparta ve Atina kent devletlerindeki eğitimde, çocukların eğitimi, doğrudan askerlikle ilgilidir. Çünkü eğitim tarihi, Henri-Irenee Marrou’nun yazdığı gibi soylu savaşçıların eğitim kültüründen yazının esas alındığı eğitime geçiş tarihidir[2]. Bu durum eğitimin, savaşçı ve soylulara(sınıf farklılığına) dayanan bir geçmişe sahip olduğunu gösterir. Bu nedenle eğitimle ilgili kavramların kökenlerinde bu geçmişi bulmak her zaman mümkündür. Örneğin, le pédagogue(pedagok) soyluların çocuklarından sorumlu, onları okula getirip götüren, ödevlerini takip eden köleyi ifade eder. Seferberlik sözcüğünden hoşlanmayan bunun yerine kampanya sözcüğünü seçenler, kampanya (campaign) sözcüğünün seferberlik, sefer, savaş, mücadele anlamına geldiğini nedense bilmezlikten gelirler. “Eğitim” sözcüğünün Latince karşılığı olan “educatio” sözcüğünün “ex-ducere” den türetildiği ve bu sözcüğün anlamının sadece “yönlendirme” değil aynı zamanda “komuta etmek” anlamına geldiğini belirtmek gerekir.

Antik Yunan’nın en önemli Platon’da eğitimi çoğu kez “savaş” üzerinden açıklar. Kentlerin kendi varlıklarını korumak için, orduya önem vermeleri, eğitimin önemini de ordu üzerinden kavramalarına yol açmıştır. Bunu Platon’nun hem “Devlet”’inde hem de “Yasalar”’daki açıklamalarında görebilmekteyiz. Platon’a göre eğitim, iyi olanın kazanılması, iyi olana çocuğun yönlendirilmesidir. Bu nedenle eğitim, “zaferi de getirir, küstahlık da doğurur”[3]. Platon, devletin korunması görevini üstlenmesi gereken bekçilerden ve onların eğitimlerinden de söz eder[4].

Eğitim ile askerlik arasındaki ilişki, devletlerin askeri ihtiyaçlarının öne çıktığı yıllarda çok daha fazla iç içe olmuştur. “Eğitim” ve “ordu” sözcüklerinin yan yana gelmesinde okulların gerçek anlamda devletin askeri faaliyetinin bir parçası olarak görülmesi söz konusudur[5]. Örneğin Fransa’nın eğitim tarihinde bunu görmek mümkündür. Özellikle Fransa’nın 1870 yılında Almanya’ya yenilmesinin Fransız okullarının doğrudan askerileştirilmesine yol açtığını söyleyebiliriz. 1882 yılında okul programlarında askeri tatbikatların büyük yer tuttuğunu görüyoruz. 7-9 yaşlarındaki erkek çocuklara yürüyüş, hizalanma, müfreze oluşturma, 9-11 yaş grubuna yine yürüyüş, hizalanma, yön değiştirme, esas duruş, 11-13 yaş grubuna ise atış talimleri, mesafe tahminleri eğitimi verilmekteydi[6]. Okullarda bu eğitimler için özel tüfekler bulunurdu.

Fransız eğitim tarihinde yaptığı büyük reformlarla adını yazdıran Jules Ferry, 20 Mayıs 1880 tarihli genelgesinde şu ifadelere yer verecektir: “Senato ve Temsilciler Meclisi, askeri yasaların düzgün işlemesi için bunun etkili yolu olan eğitim programlarının buna göre yapılmasını vurgulamışlardır.” Bakanın bu hatırlatıcı notundan anlıyoruz ki okulların askerileştirilmesi dönemin politik iradesinin bir sonucudur.

Yine 29 Mart 1881’de Ferry şunları yazacaktır:

“… Lise ve kolejlerde olduğu gibi ilköğretim okullarında da askeri tatbikatların düzenli olarak yapılmasına dikkat etmenizi rica ediyorum. Hedefin ne olduğunu, ona ne kadar önem vermemiz gerektiğini biliyorsunuz; jimnastik üzerine yasa tasarısının onurlu yazarının sözleriyle, “burada mesele artık sadece Fransız gençliğinin sağlığı, fiziksel gücü, beden eğitimi meselesi değil, mesele […] ordumuzun”. Okullarımıza giden tüm çocuklar bir gün vatanımıza asker olarak hizmet etmeye çağrılmakta; takip ettiğimiz vatansever bir çalışmadır ve öğrencilerimize erkeksi alışkanlıklar kazandırmaya çalışarak onlara gerçek bir hizmet veriyoruz.”[7]

14 Temmuz 1883’te yaptığı konuşmada ise şu cümlelere yer verecektir:

“Sevgili çocuklar, sevgili küçük yurttaş askerler, size bayrak verdim, bunun ne anlama geldiğini anladığınızdan eminim. Okul taburlarına bayrak dağıtımı planlandı…. Yaptığınız şey çok ciddi; asker oynamak için burada değilsin, bu sadece küçük silahları iyi kullanmakla ilgili değil, aynı zamanda iyi küçük askerler olmalısın ve bunun için önce iyi jimnastikçiler olmalısınız. […] Size söylemeliyim ki, eğlenceli bir görünüm altında, son derece ciddi bir rolü yerine getiriyorsunuz. Yarının Fransa’sının askeri gücü üzerinde çalışın. Yarının Fransa’sı sizsiniz.”[8]

Sadece eğitim içeriği değil eğitimin kapsamında da eğitimin soylu ve savaşçı geçmişinin izlerini görürüz. Devlet olgusu öne çıktıkça, eğitimin önemi artmakta kapsamı da bütün yurttaşları kapsayacak biçimde genişlemiştir. Her ne kadar Antik Yunan’da yurttaş, özgür olanlar için geçerliyse de, dönemin eğitimin cinsiyet ayrımı yapmadan bütün özgür yurttaşları kapsayacak biçimde yapıldğını görüyoruz. Bunun öncüsü kuşkusuz Sparta olmuştur. Platon’nun “Devlet”te benzer bir düşünceyi dile getirdiğini görüyoruz. Şöyle yazmaktadır:

“Peki, Glaukon, şunda anlaştık artık değil mi? En iyi düzene varmak isteyen devlette kadınlar, çocuklar ve bütün eğitim ortak olacak. Savaşta ve barışta girişilen bütün işlerde de öyle. Hem felsefede, hem savaşta en üstün gelen yurttaşlar da bu devletin başına geçecek.”[9]

Slogandan olmanın dışında hiçbir değeri bulunmayan ve gerçeklerle ilişkisi olmayan ortak eğitimin, tek tipleştirici olduğu tezi üzerinde bu yazının konusu olmadığı için durmuyorum. Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu konuyu ayrı bir yazıda ele almak gerekir.

Bugünün dünyasında orduların giderek profesyonel hale gelmesiyle temel eğitim ile askerlik arasındaki bağı da kopmaktadır. Artık okul, geleceğin askerleri olacak bütün yurttaşların yetiştirildiği yer olmaktan çıkmıştır. Çünkü geçmişte olduğu gibi bugünün dünyasında yetişkin tüm erkekler,  askerlik yapmamaktadır. Yapıyor olsalar dahi bu geçmişe göre hem kısa hem de yoğun bir eğitim içermemektedir.

2. Aydınlanmanın ve Kalkınmanın Eğitim Ordusu

19. yüz yılın belki de en önemli düşüncesi “savunma” sözcüğüyle ifade edilebilir. Bugün de etkisi artarak devam eden bu düşünce, modern devletlerin temel kurucu düşüncesidir. Bütün kurumsal reflekslerin bu düşüncenin etrafında biçimlendiğini görmekteyiz. Devlete karşı bireyin, başka ülkelere karşı vatanın, keyfi otoritelere karşı kamunun ve devletin savunulması askeri, sivil, ekonomik ve kültürel savunmalarla birleştirilmiştir. Belki askeri savunma her zaman en etkilisi olsa da deprem, sel ve orman yangınlarına karşı sivil savunma, uluslararası rekabete karşı gümrükler ve özel vergiler aracılığıyla ekonomik savunma ve kültürel etkileşimler karşısında eğitim yoluyla savunma öneminden hiçbir şey kaybetmemiştir. Çünkü savunma, yurttaşlar arasında dayanışma, birlikte davranma, kaynaşma, ortak değerler oluşturma, ilerleme, kalkınma ve en iyisi olma düşüncesinin temel dayanağıdır. 19. Yüz yılda gelişen savunma düşüncesi anlaşılmadan eğitimin bugünkü sosyal işlevleri, eğitim ve ordu arasında kurulan benzetmeler anlaşılamaz. Kimi, neyi, nasıl savunuyoruz sorularını sürekli sorarak savunma düşüncesinin bizi nasıl şekillendirdiğini anlayabiliriz.

Eğitimin toplumsal değişmedeki rolü, her zaman toplumların değişim arzularına, (ki bu arzuyu besleyen temel duygu yurdun ve yurttaşların savunulmasıdır) bağlı kalmıştır. Güçlü devlet olmanın savaş kazanma ve ekonomideki başarıyla birlikte anlam kazandığı görüldükçe eğitim, daima bunu sağlayacak en önemli araç olarak görülmüştür. Eğitim faaliyetlerini,n askeri mücadelelere benzetilerek açıklanmasında sadece bir benzeme hali değil, bu yönde araçsallaşmış eğitimin rolü de olmuştur.

Ulus devletlerin ortaya çıkışıyla ile birlikte, kalkınma ve ekonomik büyümenin gereği olarak bütün yurttaşların eğitim almasının zorunlu hale gelmesi, bunu sağlayacak olan öğretmenlerin eğitim ordusu, (cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi bizde) “irfan ordusu” olarak adlandırılmasına neden olmuştur. Başta Hasan Ali Yücel olmak üzere ondan önceki ve sonraki milli eğitim bakanlarının söylevlerinde en sık karşılaşılan ifadelerden birisidir irfan ve maarif(eğitim) ordusu.

Başta Atatürk olmak üzere hasan Ali Yücel’in maarif (eğitim) sözcüğünün yanında “irfan” sözcüğünü seçmeleri, bu sözcüğün bilme, anlama ve sezme ve gerçeğe ulaşma anlamlarını içermesindendir ki bu bizim burada aydınlanma olarak adlandırdığımız durumdur.

“Büyük şehirlerden başka en küçük köylerde bile mektebe giden mini mini yavruların, maarif ordusunun gelib geçtiğini görünce insanın, Türk Milletinden her birinin heyecandan gözleri yaşarmaktadır.”[10]

“Bütçemiz müsaid olsada keşke bütün irfan ordusunu yetiştirenlere fazla, fazla paralar verebilsek”[11]

Bu alıntılar da gösteriyor ki burada ordu sözcüğü bir benzetmeden ibarettir ve gündelik dilde de sıkça yapılan, rastlanılan bir durumdur.

Bir grubun belli bir amaç etrafında bir araya gelmesini orduya benzeterek anlatmayı sevdiğimizi dahi söyleyebiliriz. Özellikle Covid-19 Pandemisiyle birlikte sağlık çalışanlarının ülkemizin “sağlık ordusu” olarak ifade etmekten birçoğumuz kendisini alıkoyamadı. Başta Sağlık Bakanı olmak üzere birçok yetkilinin sağlık çalışanlarını “ordumuz” olarak etiketlemesinde kimse bir militarizm etkisi de görmedi. Tam tersine bu benzetmeyle karşılaşanlar Sağlık çalışanlarına yönelik bir övgü, çalışmalarındaki idealizme vurgu ve onlara sonsuz güvenin ifade edildiğini hissettiler. Bunda haksız da sayılmazlar. Eğitim faaliyetleri ile “ordu” ve “savaş”, “silah”, “karargah”, “cephe” sözcükleri üzerinden gerçekleştirilen anlatımlar da çoğu zaman “sağlık ordusu” ifadesiyle aynı duygu ve düşüncelerden beslenir.

Örneğin “eğitim, cehalete karşı açılmış bir savaştır”, yine “eğitim, bilgisizliğe karşı silahla donanmaktır”, “okul cehalete karşı aydınlığın karargahıdır”, “öğretmenler, cehalete karşı cephenin en önündeki savaşçılardır”  cümlelerinde olduğu gibi. Bu ve buna benzer benzetmeler, yukarıda belirttiğimiz gibi daha çok eğitimin önemini vurgulamak, belki biraz bunu abartılı biçimde yapmaktan öte bir anlam taşımaz.

Sonuç

Eğitim, birincisi köken olarak katı sınıf ayrımının bulunduğu toplumların kendilerini savaşla ifade ettiği bir dönemde yazının bulunmasıyla hızlı biçimde evrimleştiğini görmekteyiz. Ancak eğitim, bu doğumun lekelerini bugünde taşımaya devam etmektedir. Eğitime dair temel kavramların hemen hepsinde savaşa ve katı sınıf ayrımına dair anlamlar bulmak mümkündür. Buna rağmen eğitim, tarih içinde daima insan özgürlüğünün temel taşıyıcısı da olmaya devam etmiştir. Bu da eğitimin her zaman içinde yer aldığı toplumun yapısıyla, onu örgütleyen toplumsal grupların çıkarlarıyla yakından ilgili olduğunu göstermektedir. O halde eğitim ve ordu sözcükleri yan yana gelemez görüşü tarihsel olarak doğru değildir. Çünkü eğitim, tam da ordu denilen savaşçıların etkinliğinin evrimleşmesinin ürünüdür. Bugün bu evrim, geçmiş kökleri silikleştirmekte ancak tümüyle yok edememiştir. Eğitim artık, çocuğun korunmasını da içeren bir hak olarak tanımlanmakta, toplumsal amaçlar kadar çocuğun kişisel gelişimi de önemli hale gelmektedir. Eğer ülkelerin kendilerini savunma duygusuyla yaşamadıkları bir dünya kurulursa bu benzetmelere de ihtiyaç kalmayacaktır. O nedenle “eğitimle” “ordu” kavramları arasında kurulan ilişki özel olarak ülkelerin gelişmişlik, gelişmemişlik sorunu değildir. Bugünün dünyasında ülkenin, kamunun, yurttaşın savunulması düşüncesinin bir sonucudur.

Eğitimin ordu ve savaşla ilgili kavramlar üzerinden benzetme yoluyla anlatılması ise tamamen eğitime verilen önem, eğitimin amaçlarına duyulan inanç, bu amaçları gerçekleştirmek için gösterilen idealizmi ifade etmekten öte bir anlam taşımaz. Dolayısıyla “eğitim ordusu” ifadesi cumhuriyetin ilk yılları hatta bugünkü koşullar düşünüldüğünde de militarizm etiketiyle kodlanıp dışarıya atılacak bir ifade değildir. Bunu yapıyor olmanın gerçeklikle hiçbir ilgisi de yoktur.

Eğitim sorunlarında geçmişi tartışmak, konuşmak, geçmişe yönelmek bugünün sorunları üzerinden gerçekleşir. Bugünün sorunları için geçmişe başvurulduğunda geçmişin dövülmesiyle bugünün sorunlarının çözüldüğü görülmemiştir. O nedenle tarih dövülerek bugün anlaşılamaz ve bugüne dair de hiçbir şey söylenmiş olmaz. Olsa olsa gevezelik edilmiş olunur.

Kaynakça:

[1] Örneğin, yeryüzünde “tek tip toplum” “tek tip yurttaş” kavramlarının hiçbir zaman gerçekte karşılığı olmamıştır. Çünkü toplum doğası gereği çatışmalı olduğundan tek tip olamaz. Ayrıca tek yumurta ikizi dahi olsalar insanlar da tek tip olamazlar, ancak benzer ya da daha fazla benzer olmalarından söz edebiliriz. Bu konuda okulu, okula dayalı eğitimi tek tip toplum üretimi olarak görenlerin sıkı bir eleştirisi için Henry Giroux’nun Dost yayınları arasında çıkan “Eğitimde Kuram ve Direniş” kitabına göz atmalarını, ayrıca Benjamin S. Bloom ve ardıllarının okulda öğrenme üzerine yaptıkları çalışmaları da takip etmelerini öneririm.

[2] Henri-Irenee Marrou, Histoire de l’éducation dans l’Antiquité, s.21, Le Seuil, 1964, Paris.

[3] Platon, Yasalar, (Çev: Candan Şentuna, saffet Babür), s.73, Kabalcı Yayınları, 2007, İstanbul.

[4] S.492

[5] Ancak bu durumun Dünya Savaşlarıyla bir ilgisi yoktur. Ülkelerin kendilerini savunma durumunda hissetmeleriyle yakından ilgisi vardır. Savunma duygusu, düşüncesi ne kadar güçlü ise “eğitim ordusu” ibaresinin daha fazla kullanıldığını söyleyebiliriz.

[6] Alain Vergnioux, Les petits soldats de la République, Le Télémaque 2012/2 (n° 42), https://www.cairn.info/revue-le-telemaque-2012-2-page-9.htm

[7] age

[8] age

[9] Platon, Devlet (Çev: Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz,) İş Bankası Kültür Yayınları, s.267, İstanbul.

[10] Hasan Ali Yücel TBMM Konuşmaları, s.25, TBMM Yayınları, Ankara.

[11] Age,s. 220

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir