Siyasal Paradigmalar
Dr. M. Murat Kubilay Genç işsizliğin rekor kırması, iş arama süresinin uzaması ve alan dışı işlerde asgari ücret düzeyinde çalışmanın yaygınlaşmasıyla kredi geri ödemeleri zorlaşmıştır.... Öğrenim Kredisi Borçları – Tespit ve Çözümler
Gönderiyi Paylaşın

Dr. M. Murat Kubilay
Genç İşsizler Platformu

 

Yönetici Özeti

Emek piyasasındaki rekabet ve toplumsal sınıf atlama beklentisiyle yükseköğretime rağbetin artması ve yeni açılan üniversitelerle genişletilen kontenjanların öğrencilerin ikametlerinden uzak yerlerde bulunması sonucu öğrenim kredisine talep artmıştır. Genç işsizliğin rekor kırması, iş arama süresinin uzaması ve alan dışı işlerde asgari ücret düzeyinde çalışmanın yaygınlaşmasıyla kredi geri ödemeleri zorlaşmıştır. Yüksek enflasyon nedeniyle olağan faiz yükü borçları çok artırmış ve birçok öğrenci e-hacze tabi olmuştur. Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından borçlu kişi sayısı, toplam borç hacmi ve hacze konu olanlar hakkında net veriler açıklanmamaktadır.

Fırsat eşitliğinin eksik olduğu ve lise mezuniyeti sayesinde yeterli gelir kazanılamayan ülkemizde, gelişmiş ülkelerden ayrı olarak, yükseköğretim kamu malı şeklinde değerlendirilebilir ve tüm krediler burs olarak kabul edilebilir. Devletin işverenlere sağladığı mali teşvikler ve eksik denetime bağlı 5’li Çete gibi bazı grupların kayırılması bu beklentiyi artırmaktadır. Diğer taraftan krediyi alanlar ve onlara kefil olan aileler özgür iradeleri ve tüm sonuçlarıyla bu borç sözleşmelerini imzalamıştır. Haliyle onlar doğrudan sorumlu tutulabilir ve silinmeleri halinde borçları vadesinde ödeyenlere adaletsizlik yapılmış olabilir.

Bu kredilerde devlet eş anlı birden fazla tarafı oluşturur. Bir taraftan alacaklıdır, diğer taraftan sosyal devlet vazifesini üstlenmektedir. Kontenjanların Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun bir şekilde planlanmasından ve açılan üniversitelerin yurt dışı ile rekabet sağlayabilecek nitelikle olmasının denetiminden sorumludur. Ayrıca makroekonomiyi yönetme gücünden ötürü yetersiz yaratılan istihdamdan ve faiz yükünü artıran yüksek enflasyondan da sorumlu tutulabilir.

Devletin borçlu gençlerle olan ilişkisi bir ticari bankanın borçlularla olan durumundan ayrıdır. Ödenemeyen kredilerin ötesinde, gençlerin iş bulamaması halinde, çeşitli kamu hizmetlerinden faydalansalar dahi buna karşılık gelir vergisi ve SGK primi ödememe ihtimalleri vardır. Dahası e-haciz uygulamalarından ötürü birçoğu gönüllü sigortasız çalışmayı tercih edebilir. Gençlerin iş kurmasını teşvik eden ve işe ilk girişlerine destek sunan maddi yardımlar bulunmaktadır. Fakat yeterli vasıf kazandırılamamış üniversite mezunlarının alanlarında iş bulmalarını sağlayacak veya çok başarılı gençlerin yurt dışına beyin göçünü durduracak kapsamlı programlar yoktur. Kamu alacaklarının yapılandırılmasıysa öğrencilerin kredi borcu sorununu yalnızca ötelemektedir.

Gençlerin akademik başarısı, çalışma durumu, Türkiye’de kalma taahhüdü ve destekleyici staj ve eğitimlere katılma niyetleri doğrultusunda onları 4 ayrı gruba bölerek farklı seçenekler sunulmalıdır. İlk gruptaki yüksek başarı göstermiş, sigortalı çalışan ve Türkiye’de kalmayı taahhüt edenlerin tüm borcu silinecektir. En az 2 yıl alanlarında sigortalı çalışan 2. gruptaki gençlerin, 3 yıl daha bu şekilde çalışmaları karşılığında hem olağan hem de gecikme faizi yükleri silinecektir. Üçüncü gruptaki gençlere zorunlu staj ve mesleki alanlarındaki zayıf temellerini güçlendirecek kurs, yabancı dil ve yazılım bilgisi eğitimi sunulacaktır. Başarıyla tamamladıklarında, işe girişlerinin ardından yalnızca anapara ödemesi yapacaklardır. 4. gruptaki sigortalı çalışmayan ve bu programa katılmak istemeyenlerin de gecikme faizi silinecek ve ödeme takvimi yenilenecektir.

Kısa vadede maliyetli ancak uzun vadede hem devletin vergi ve sigorta prim kayıplarını azaltarak getiri sağlayacak bu programın ana amaçları genç işsizliği dindirmek, borç yükünün yarattığı psikolojik baskıyı azaltmak ve toplumsal patlamalara dönüşmesini önlemektir.

Öğrenim Kredisi Sorunu

Gençlik ve Spor Bakanlığı (GSB) Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü (KYK) tarafından, eğitim süresindeki yaşam giderlerini karşılamaları için üniversite öğrencilerine sağlanan öğrenim kredileri; 2013 yılından itibaren önemli bir iktisadi ve toplumsal sorun olmaya başlamıştır.

Türkiye’de yükseköğretim neticesinde, toplumsal sınıf atlama şeklinde, devletle vatandaş arasında yazılı olmayan bir sözleşme bulunmaktadır. Bu amaçla yükseköğretime olan talep hep canlıdır ve son dönemde emek piyasasındaki rekabetten ötürü daha da yükselmiştir. Açılan yeni üniversiteler ve artırılan kontenjanlarla yükseköğretim talebi karşılanmıştır.

Buna paralel olarak öğrenim sürecindeki yaşam giderlerini karşılayabilmek için öğrenim kredisi talebi artmıştır.  Yurt içinde bir üniversiteye kayıtlı olup öğrenim kredisi alan genç sayısı 2013’te 706 bin iken, 2021 yılı istatistiklerine göre 1 milyon 144 bine yükselmiştir. Yurt dışında eğitim görüp öğrenim kredisi alan kişi sayısı ise 28 bindir. 414 bin öğrenciye de yurt içi ve dışındaki eğitimleri süresince başarılı olmaları kaydıyla burs tahsis edilmiştir. Uzaktan eğitim ve açıköğretim fakültesi öğrencilerinin bu krediye başvuru hakları yoktur ve özel üniversite öğrencileri pek rağbet göstermemektedir. Yine de potansiyel kredi talebi sayısı 2013’te 2 milyon 460 bin iken 2020’de 3 milyon 116 bine çıkmıştır.

Açılan öğrenci kontenjanlarının önemli bir kısmı, nüfus yoğunluklarıyla eşleşmeyecek şekilde küçük şehirlerde bulunan üniversitelere verilmiştir. Örneğin 440 bin il nüfusuna sahip Isparta’da bulunan 2 üniversitedeki toplam öğrenci mevcudu 68 bindir. Öğrenciler ailelerinden ayrı yaşamakta; tüketici özelliği artan bir nesil olmalarının haricinde; barınma, beslenme ve ısınma gibi temel giderleri artmakta ve KYK öğrenim kredisi için doğal talep oluşmaktadır.

Son yıllarda enflasyona bağlı olarak hayat giderlerinin artması da borç hacminde etkilidir. Lisans öğrencilerine 2013’te verilen aylık kredi miktarı 280 TL iken, 2021’de 650 TL’ye çıkarılmıştır. Bu artış 8 yıllık birikimli enflasyonun yaklaşık %10 üzerindedir. Yüksek lisans öğrencileri 2 kat, doktora öğrencileri ise 3 kat kredi almaktadır.

Öğrenim kredilerinde tahsis edilen tutara yurt içi ÜFE oranında olağan faiz uygulanmaktadır. Mezuniyet sonrası geri ödeme şartının bulunmadığı ilk 2 yıllık dönemde de bu faiz işlemeye devam etmektedir. Bu sürenin ardından vadesi gelip ödenemeyen her taksit için Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun doğrultusunda 2020’den itibaren aylık %1,60 (yıllık %21) oranında gecikme faizi uygulanır. Hayat pahalılığına da neden olan ÜFE’deki artışlar olağan faiz yükünü; yüksek işsizlik ve düşük ücretler ise gecikme faizi yükünü artırır.

2012 yılında, olağan öğretim süresini aşan veya ikinci öğretimde yer alan öğrenciler hariç, devlet üniversitelerinde kayıtlı olan tüm öğrencilerin katkı payı ücreti (harçlar) kaldırılmıştır. Böylece okul ücretleri ana sorun olmaktan çıkmıştır. 2021 itibarıyla bir kısmı tam veya kısmen burslu olmak üzere 645 bin özel üniversite öğrencisi bulunmaktadır. Başarı sağlanması halinde bu kurumlardaki burslu öğrencilerin öğrenim ücreti muafiyetleri ve yaşam giderlerinin kısmen karşılanması sürmektedir. ODTÜ ve İTÜ gibi bazı devlet üniversitelerinde, öğrenim sürelerinin bir kısmının programlı bir şekilde yurt dışındaki üniversitelerde geçirildiği, haliyle özel okullardakine benzer ücret talep edilen ama kontenjanı az bölümler bulunmaktadır. Fakat hem bu bölümlerde yer alan devlet üniversitesi öğrencilerinde hem de burs almayan özel üniversite öğrencilerinde; okul ücretlerinin ödenmesi ve temel gereksinimlerin sağlanmasında ödeyememe ve borç tuzağına düşme durumu yaygın gözlemlenmemektedir. Türkiye’deki öğrenim kredisi sorunu; iş bulma kolaylığı ve yüksek ücret imkânı sağlayan ABD ve Britanya’daki üniversitelerin harç ücretleri sonucu oluşan kredi borç yükü sorunundan ayrıdır.

KYK; gelir ve servet durumu en zayıf öğrencilere kredi yerine burs sağlamakta, en üst gelir grubu ise bu krediye nadiren başvuru yapmaktadır. Mevcut borç sorunu en çok orta gelirlileri ilgilendirmekte ve onları dar gelirli kesime yakınlaştırmaktadır. Kredilerin yeniden yapılandırılması hem mevcut öğrenci ve mezunları hem de onların ailelerini ilgilendirmektedir.

Öğrenim Kredisi Sorununun Büyümesi

KYK kredilerinin önemli bir sorun haline gelmesindeki ilk etken gençlerin emek piyasasındaki kötüleşen durumlarıdır. Mart 2018’de başlayan iktisadi buhranla genç işsizlik artmış, iş bulma süresi uzamış, işe ilk giriş ücretleri düşmüş ve mesleki alan dışında vasıfsız işlerde çalışma yaygınlaşmıştır. 15-34 yaş arası en az 2 yıllık üniversite mezunu istihdamı 2018’den 2021’e yalnızca 481 bin kişi artarken; dar tanımlı işsiz sayısı 160 bin, geniş tanımlı ise 449 bin artmıştır. 15-34 yaş arası gençlerde 12 aydan uzun süredir iş arayanların sayısı 2018’den beri düzenli olarak 400 bin ile 500 bin arasındadır; yani ‘profesyonel işsizlik’ bu eğitim grubunda yaygındır. Ötesi, yalnızca ne eğitimde ne de istihdamda yer alan lise mezunu gençlerde değil, üniversite mezunu olanlarda da ‘ev genci’ isimli durum sık rastlanır hale gelmiştir. Çalışma imkânı bulanlarda mesleki alan dışı istihdamın payı artmış, hizmetler sektöründe yer alan, asgari ücret düzeyinde ödeme yapan ve sigortasızlığın yaygın olduğu kuryelik, garsonluk ve tezgâhtarlık gibi işler olağanlaşmıştır. Bu işlerin bir diğer sonucu iş güvencesi sağlamaması; işsizlikte işsizlik fonuna başvurulamaması ve çalışılan sürelerin emekliliğe saydırılamamasıdır.

Yüksek işsizlikle mücadelede; kişisel yetkinlikleri geliştirmek için önlisans ve lisans sonrasında yüksek lisans ve doktora talebi artmıştır. Bu durum eski borçlara daha uzun süre faiz işlemesiyle ve yeni borç taleplerinin oluşmasıyla sonuçlanmıştır. Yabancı dil hazırlık sınıfları da öğrenim süresini uzattığı için borçlanmayı artırmaktadır. Yabancı dil ve temel yazılım bilgisi için, kısıtlı gelir durumuna rağmen, mezuniyet sonrasında özel eğitim kurumlarına rağbet yüksektir. Yine KPSS hazırlığı için de kurs masrafı yapılmaktadır. Özetle, uzayan eğitim süresi ve mezuniyetin nitelik sağlamaması borç yükünü artıran ikinci sebeptir.

Kredi borcu sorununun büyümesinin altındaki üçüncü neden yüksek enflasyonla artan olağan faiz yüküdür. Yeni mezunlar iş bulup yeter düzeyde gelir kazansa ve bu borcu vadesinde düzenli ödemek istese bile ÜFE’deki yükselişten ötürü ödeme zorluğu yaşamaktadırlar. ÜFE üzerinde döviz kuru, küresel emtia fiyatları ve navlun etkileri de belirgin olduğu için Türkiye’deki ücret artış oranlarından bağımsız büyük dalgalanmalar gözlemlenmektedir. Örneğin yıllık ÜFE Eylül 2018’de %46,15’e ulaşmış, ardından Ekim 2019’da %1,15’e düşmüş ve Ağustos 2021’de %45,52’ye kadar çıkmıştır. İktisadi buhranın başladığı Mart 2018’den Eylül 2021’e kadar uzanan sürede 42 aylık birikimli ÜFE %122,6’dır. Aynı dönemde TÜFE artışı %69,6 ve asgari ücret artışı %76,3 oranındadır. Yeni mezunlarda yetiştirme bahanesiyle yasal sınır olan asgari ücretin altında çalıştırılma sıklaşmıştır. 3-5 yıl iş deneyimli mezunların terfi süreleri ve terfi ücret artışları da eski döneme göre çalışan aleyhine bozulmuştur.

Artan faiz yüküne karşı, toplam geri ödeme tutarının anaparanın 3 katını geçemeyeceğine ilişkin hüküm bulunmaktadır. İşsizlik durumuna karşı borçları 1 yıl öteleme hakkı da mevcuttur. Bu süre için gecikme faizi uygulanmaz, yerine ÜFE oranında faiz uygulanır. Son dönemde ÜFE oranı daha yüksek olduğu için bu kolaylık uygulamada hükümsüzdür.

Kamu alacaklarının yapılandırılmasına ilişkin düzenlemelerle, 2016-21 yılları arası için ÜFE faizi %0,35 olarak sabitlenmiş, böylece faiz yükü gevşetilmiş ve ayrıca gecikme faizi silinmiştir. Peşin ödenmesi halinde toplam faiz yükünün %90’ı tekrar silinmiştir. Taksitli ödemeler içinse her yıl için %9 oranında piyasa faiz oranlarının altında düşük oran belirlenmiştir. Bu kolaylıklara rağmen iş bulunamadığı, iş arama süresinin uzadığı, ücretlerin düşük olduğu durumlarda; bu tip hükümler borçların ödenmesinde istenen etkiyi yaratmamakta ve borç yükü zamanla yeniden artmaktadır.

Borçların Silinmesi Lehine Görüşler

Bu görüşlerin altındaki en temel gerekçe; eğitimin, herkese eşit ölçüde sunulması gereken bir kamu malı olarak değerlendirilmesidir. Devlet, vatandaşlık bağından ötürü her öğrenciye yan giderleri de dahil olmak üzere nitelikli ve bilimsel eğitim sağlamalıdır. Birçok ülkede okul öncesi, ilk ve orta öğretim en azından yarı-kamusal mal olarak sınıflandırılarak devlet tarafından üstlenilir; ek olarak beslenme, ulaşım, kitap ve kırtasiye giderleri karşılanır.

Yükseköğretimde ise meslek kazandırma ve genel bilgi dağarcığını artırma söz konusudur; haliyle özel fayda daha baskındır. Bu nedenle devletin üstlendiği sorumluluğun kapsamının daralması beklenebilir. Türkiye’de de ikinci öğretim hariç ve normal süresinde tamamlanan yükseköğretimde ücret yoktur. Ancak şehir dışı eğitimin yaygın oluşu nedeniyle; eğitime dair yan giderler karşılanmadıkça dolaylı olarak yükseköğretim orta gelirliler için dahi ücretli hale gelir.

Kamu hizmetlerinin kamu, yarı-kamusal ve özel mal şeklinde sınıflandırılmasındaki ilkeler daha çok gelişmiş ülke standartlarına uygundur. Çünkü bu ülkelerde nitelikli ve çağdaş eğitim sayesinde, lise mezunları dahi asgari mesleki beceri kazanırlar ve ortalama bir iş bularak insanca yaşama imkânına sahip olur. Eğer söz konusu ülke İskandinavya ülkeleri gibi gelir adaletinin yüksek olduğu bir ülke ise; yükseköğretime erişimde fırsat eşitsizliği de pek olmaz. Fakat Türkiye’de eğitimin kalitesi hayli düşüktür; ötesi lise eğitimi neredeyse hiç meslek kazandırmaz ve meslek liseleri mezunları iş bulsalar dahi kazandıklarıyla asgari standartlarda hayat yaşayamazlar. Coğrafi bölge, cinsiyet ve gelir durumuna bağlı adaletsizlikler de yaygındır.

Devletin üstleneceği hizmetlerin ve sağlayacakları desteklerin sınırını ideolojik tercihler ve kamu maliyesinin imkânları belirler. 2021 yılı bütçesinde; işveren SGK primleri için 27,7 milyar TL, tarımsal kredi faizleri için 5,5 milyar TL, hazine destekli kefaletler için 5,5 milyar TL, ihracat destekleri için 4,1 milyar TL ve esnafın finansmana erişimi için 3,8 milyar TL gibi çeşitli devlet destekleri planlamıştı. Sosyal ve ekonomik nedenlerden ötürü, sosyal devlet hukukuna uygun bir şekilde KYK kredi borçlarının hazine desteğiyle ödenmesi talep edilebilir.

Denetim noksanlığında, iktidara yakın gruplara ölçüsüz vergi avantajı sağlanabilir veya devlet ihalelerinde kayırmacılık yaşanabilir. Böylece Hazine imkânları dolaylı olarak özel kişilere aktarılmış olur. Yakın dönemde özellikle 5’li Çete olarak bilinen gruba bu imkânlar sağlanmıştır. Bu tip usulsüzlükler toplum nezdinde genel olarak popülist beklentileri artırır ve neticesinde KYK borçları için de benzer talep oluşur. Ancak kamu mali mevzuatı gereğince, bir gruba sağlanan imkânlar bu gerekçeyle diğer gruplara doğrudan genişletilemez.

Borçların Silinmesi Aleyhine Görüşler

KYK kredilerinin silinmesi aleyhine görüşlerin temelinde; devlete sosyal ve ekonomik konularda biçilen dar görev bulunur. Yükseköğretim kişisel fayda sağlar; bu nedenle öğrenim ücreti ve öğrenim esnasındaki giderlerin bireylere bırakılması görüşü genel kabuldür.

KYK kredileri krediyi alanların özgür iradeleriyle imzalanmıştır. Kimseye zorla kredi verilmemiş, geri ödeme şartları en başta belirtilmiş ve özgür iradeyle borçlanma gerçekleşmiştir. Sözleşmelerde esas, taahhütlerin vaktinde yerine getirilmesidir. Bu doğrultuda KYK; öğrencinin hesabına kredileri aktarmıştır ve karşılığında geri ödeme beklemektedir. Devletin makro iktisadi istikrarı sağlayamamasıyla oluşan genç işsizlik ve yükselen enflasyonla artan faiz giderlerinden yine bir devlet kurumu olan KYK doğrudan sorumlu tutulmaz. Sözleşmeye imza atan öğrencilerin okuyacakları üniversite ve bölüm mezunlarının gelecekteki gelirini öngörmeleri ve ekonominin genel gidişatı hakkında bilgi sahibi olmaları beklenir. Krediyi alan gençler hukuki ehliyete sahiptir ve kefilleri olan aileleri yetişkindir.

Borçlarda Devletin Durumu

KYK öğrenim kredisi borçlarında devlet eş anlı birden fazla tarafı oluşturur. Öncelikle krediyi veren taraf olarak alacaklıdır. Diğer taraftan kredinin ödenebilme koşullarını yaratan makro iktisadi durumun temel sorumlusudur. Ayrıca sosyal devlet ilkesi ve gelişmekte olan ülke statüsünden ötürü, nitelikli eğitim masraflarını yan giderleriyle birlikte üstlenip bu öğrenim sonrasında toplumsal fayda yaratacak kapasitedeki bireylere sunmakla mükelleftir. Planlama sorumluluğundan ötürü; Türkiye’nin güçlü olduğu ve ihtiyaç hissedeceği alanlarda ve küresel rekabette ulusal avantaj sağlayacak şekilde eğitim kurumlarını açmak ve kontenjanlarını belirlemek; bu şekilde insan kaynakları yönetimi yapmakla görevlidir. Devletin düzenleme ve denetleme güçlerinden ötürü, açılan yükseköğretim kurumlarının bilimsel ve mesleki niteliklerini, işveren ve uluslararası rekabet kıstasları çerçevesinde ölçmesi ve gerektiğinde önlemler alarak asgari beklentinin mutlaka karşılanmasını sağlaması beklenmektedir.

Bu vazifeleri gerçekleştirmesi kaydıyla devlet; gençlerin öğrenimlerini mümkün mertebe süreleri içinde başarılı biçimde bitirmelerini, en kısa sürede sigortalı bir işe girmelerini ve ardından gelecek nesillere de benzer imkânların sağlanmasının finansmanı için kredilerin geri ödemesini talep eder. Devletin başarısızlığıyla oluşan borç yükünden devletler de sorumlu olur.

Ötesi devletin öğrenim kredisini ödeyemeyen öğrencilerle olan ilişkisi, bir bankanın kredi müşterisiyle olan ilişkisinden farklıdır. Tahsil edemeyeceği belirlenen krediler ticari bankalar tarafından varlık yönetim şirketlerine büyük iskontolarla satılır. Bazen de birkaç kez yapılandırmaya tabi tutulduktan sonra ödenemeyeceği kesinleşince batık kredi olarak değerlendirilir ve zarar kabullenilir. Fakat devletin vatandaşıyla olan bağı onların yaşamı boyunca sürer. İş bulamayan vatandaşının temel giderleri ve sağlık gibi ihtiyaçları yine devlet tarafından karşılanır. Bu kişilerin sigortasız çalışıp ödeyemediği primlerin açığı merkezi bütçeden karşılanır. Bu nedenlerden ötürü devletle öğrenim kredisi mükellefi arasındaki ilişki ömür boyudur.

Borçlarda Son Durum

Ekonomik istikrardaki bozulma sonucunda genç işsizlik artmış, iş arama süresi uzamış ve işe ilk kez giren yeni mezun ücretlerinde düşüş yaşanmıştır. Diğer taraftan artan rekabet kaynaklı olarak yükseköğrenime ilgi daha da artmış, öğrenimin süresi uzamış ve mezuniyet sonrasında kurslara yönelme yaygınlaşmıştır. Enflasyon oranlarındaki yükselmeyle hem hayat pahalılığından ötürü mevcut öğrencilerin, hem de ÜFE oranındaki olağan faizin artmasıyla mezunların geri ödemeleri zorlaşmıştır. Biriken üniversiteli genç işsizlik sonucunda öğrenim kredisi sorunu yaşayan genç sayısı ve toplam kredi hacmi zirveye çıkmıştır. Fakat resmi kurumlar bu konuda kesin bilgi vermekten bilinçli kaçınmaktadır. Çok sayıda öğrencinin zamanında geri ödemelere başlayamamasıyla e-haciz işlemi başlamış ve bankacılık sistemine erişimleri kesilmiştir. Öğrenim kredisi sorunun ulaştığı gerçek boyut miktar ve kişi olarak tam bilinmemektedir.

Son dönemde mezun olan birçok genç, ailelerinin ilk üniversite mezunudur. Bu gençlerin ailelerinin, ülkenin genel makroekonomik görünümüne ilişkin bilgisi kısıtlıdır, ötesi gelecekte özlük hakları güçlü olacak bölüm ve üniversite tercihlerini yapabilecek durumda değildir. Devlet; dünyada popüler olacak meslekler ve Türkiye’nin ihtiyacı olan alanlarda insan kaynağı planlaması yapmadan özel üniversitelerin açılmasına müsaade etmiş, ayrıca kendisi birçok üniversite açmış ve mevcut olanların kontenjanını artırmış ve hatta 2. öğretim seçeneği sunmuştur. Bu üniversitelerin öğrenim niteliği denetlenmemiş; meslek öğretme ve düşün oluşturma vasfından uzak olmalarına göz yumulmuştur. Devletin insan kaynaklarına dair planlama; açılan üniversitelerdeki niteliğe düzenleme ve denetim; işveren olarak yaptığı alımlarda liyakati hâkim kılma hatalarına ek olarak makro iktisadi yönetim başarısızlığı bulunmaktadır.

Uygulanan iktisadi model sonucunda, 2015 ve 2020 yılları arasında ortalama %3 GSYH büyümesine rağmen, özel sektör genel yaş grubu istihdamında artış yaşanmamıştır. Aynı dönemde 15-34 yaş grubunda ise iktisadi buhran nedeniyle büyümeye rağmen toplam istihdam 11 milyon 237 binden 10 milyon 437 bine düşmüştür. En az 2 yıllık üniversite mezunlarında ise 2015 yılı ilk çeyreğindeki dar tanımlı işsiz sayısı 539 binken 2020 yılı aynı çeyreğinde 766 bine yükselmiş ve son güncel veri olan 2021 yılı 2. çeyreğinde 797 bine ulaşmıştır. TÜİK, üniversite mezunlarına ilişkin geniş tanımlı işsizliği hesaplamayı sağlayacak detay verileri açıklamamaktadır. Diğer taraftan TÜİK verilerinin, yalnızca son 4 hafta içerisinde aktif iş başvurusu yapanları dahil ettiğini, alınan ücretin yasal sınır olan asgari ücretin altında olmasını göz ardı ettiğini, gençlerde cep harçlığı kazanma amaçlı hizmet sektöründeki geçici ve güvencesiz istihdamı tam zamanlı varsaydığını; haliyle verilerin yeter düzeyde açıklayıcı olmadığını belirtmek gerekmektedir.

Borç Yapılandırmasında Temel İlkeler

KYK borçlarının yapılandırılmasında devletin iki temel çıkarı bulunmaktadır. İlki, yapılandırma yapılmaması halinde birçoğunun geri ödenemeyeceği ve haciz yoluyla dahi tahsil edilemeyeceği gerçeği ve neticesinde tıpkı ticari bankalarda olduğu gibi batık alacakların zarar olarak yazılacağıdır. İkinci çıkar ise mesleki yeterliliği sağlamayan ve kredi borcu altında ezilen gençlerin toplumsal refaha katkı olasılıklarının bulunmamasıdır. Böylece yalnızca kredi temerrüdü değil, uzun vadede gelir vergisi ve SGK prim kaybı da yaşanacak; gençler üretken değil salt tüketici hale düşecektir. Ötesi bankacılık sistemine erişimleri ortadan kalkacak ve gelirlerinin hacze uğraması endişesiyle kayıt dışı çalışmayı, iş güvencesi ve emeklilik dezavantajlarına rağmen, gönüllü tercih edeceklerdir. Gençlerin ekonomik yokluklarının önce sosyal patlamalara ve ardından siyasi istikrarsızlıklara yol açabileceği; böylece tüm toplumsal düzenin sarsılabileceği unutulmamalıdır.

KYK borçlarının yapılandırılmasında devletin gençlere bakışı; ihracat taahhüdündeki sanayicilere, yerli yeterliliği oluşturacak girişimcilere, istihdam sağlayan esnaflara veya gıda tedarikini oluşturan çiftçilere olandan farklı olmamalıdır. Teknolojik gelişme hızından ötürü mesleklerden beklenen yeterlilik artmakta ve geleneksel yolla sürdürülen meslekler kaybolmaktadır. Sadece işsizlerin değil, teknolojik gelişime yenik düşebilecek çalışanların da dijital yetileri artırılmalıdır.

Devletin Aktif İş Gücü Piyasası Politikaları

Mevcut düzenlemeler neticesinde 18-30 yaş arası genç girişimcileri destekleyen, 6 ay işsiz kalıp ardından istihdam edilen veya işbaşı eğitim programlarından faydalanıp mesleği ile alakalı işe yerleştirilenlere çeşitli destekler bulunmaktadır. Yine teknoloji girişimciliğine dair KOSGEB ve TÜBİTAK bünyesinde çeşitli teşvikler mevcuttur. Bu uygulamaların önemli bir çoğunluğu ücret desteği veya tek seferlik hibe sağlamaya dayanmaktadır; işbaşı eğitimleriyle çalışanlara yeni yetkinlikleri katmaktan uzaktır. İş arama süreçlerinde yardım sağlayan İŞKUR ve bölgesel istihdam ofisleri iş bulmada faydalıdır. Ancak bu işlerin sürekliliği ve iş arayanların alanlarıyla uyumu sıkıntılıdır. Çünkü işsizliği temelinde işçi ve işverenin birbiriyle denk gelememesi değil; işçinin çalışma hakkı beklentileriyle işverenin çalışma yetkinliği uyuşmazlığı bulunmaktadır.

İşverenler koşulları uyan ve ilk kez işe girecek gençleri meslek öğretme mazeretiyle işe alıp olağan işleri için kullanmakta, nitelik kazanmayan ve sadece devlet desteğiyle istihdam edilenler destek süresinin bitiminin ardından yeniden işsiz kalmaktadır. Kamuda staj yapanlara dahi mesleki yetkinlikleri artıracak eğitimler verilmemektedir. Zorunlu staj uygulaması olmayan bölümlerde staj yeri bulmak, bu esnada ücret kazanmak ve asgari yetileri kazanmak oldukça güçtür.

Kredi Borçlarına Çözüm Önerileri

KYK öğrenim kredisi borçlarında önceki dönemlerde de çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Nihayetinde devlet, bu alacakları yapılandırmaya tabi tutmuş; böylece gecikme faizinden kısmen feragat edilmiş ve yeni ödeme planı ile kolaylık sağlanmıştır. Ancak Türkiye tarihinin hiçbir döneminde bu kadar çok üniversite mezunu ile eş anlı yüksek işsizlik ve enflasyon yaşanmamıştır. Ötesi öğrenim sonucunda hedeflenen yetkinlikler kazandırılamadığı için oluşan işsizlik geçici değil yapısaldır. Türkiye’deki genç işsizlik birkaç yıl içerisinde çözülebilecek durumda değildir.

Genç işsizliğin makul düzeye inmesi, enflasyonun düşerek olağan faiz yükünün normalleşmesi, işsiz genç havuzunun azalmasıyla ücret düzeyinin yükselmeye başlaması ve ardından tasarruf edilip borç ödemelerine geçilmesi çok daha uzun yıllar alacaktır. Ayrıca zor durumdaki öğrenci sayısı önümüzdeki dönemde hem teknolojik gelişmelerin yarattığı yapısal işsizlikten hem de yeni mezunların birikmesinden ötürü artacaktır. Son olarak Türkiye’deki yaygın genç memnuniyetsizliğinin gençleri psikolojik sorunlara ittiği; bu şekilde sürmesi halinde gençlerin verimli bir şekilde iş hayatlarına katılımlarının imkânsız hale geleceği unutulmamalıdır.

Tüm bu nedenlerden ötürü tek seferlik vade, faiz ve ödeme takvimi yapılandırmasının ötesinde; gençlerin alanlarında iş bulmalarını kolaylaştıracak yetkinliklerin kazandırılması, iş arama süreçlerine destek ve stajlarla iş hayatına doğrudan katılmalarının sağlanması gerekir. Bu doğrultuda yurt içinde KYK kredisi kullanmış öğrenciler 4 ayrı gruba ayrılmalıdır.

İlk grupta, okudukları bölüm ve üniversitenin niteliğine bağlı olacak şekilde kredi affına uygun görülecek kontenjanlar belirlenmelidir. Mezuniyette derece yapmış, ardından iş bulmuş ve mezuniyetten sonraki 2. yılın sonunda hala çalışıyorsa, 3 yıl daha Türkiye’de kalması ve alanında sigortalı çalışması taahhüdüyle öğrenim kredisi borcunun tamamı silinmelidir. Bu kişiler öğrenimin karşılığını yüksek başarı ile vermiş ve iş bularak kendi ayakları üzerinde durabilir hale gelmiştir. Örneğin ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’ni dereceyle bitirmiş ve ardından en kısa sürede iş bulmuş, 2 yıl boyunca çalışmış ve asgari 3 yıl daha kalacağını taahhüt etmiş ve böylece beyin göçünü tercih etmemiş gençlere bu imkân sağlanmalıdır. Çünkü bu kişi devletin öğrenim olanaklarından başarıyla faydalandığı gibi en kısa sürede gelir vergisi ve SGK primi ödeyecek duruma geçmiş; ülkenin kötü durumuna rağmen beyin göçüyle ayrılmamış ve beşeri sermayesinin güçlenmesine katkı sağlamıştır. Hem toplumsal hem de bireysel hedeflere ulaşılmıştır; haliyle taahhüt koşullarını da gerçekleştirmesinin ardından öğrenim kredisi tümden silinmelidir.

İkinci grupta her bir üniversite ve bölüme verilen geri ödeme muafiyet mezuniyet başarısını göstermeyen; buna rağmen mezuniyetinin ardından alanında sigortalı bir işe hemen girmiş ve kredi ödemelerinin başlayacağı 2. yıla kadar çalışmayı sürdürmüş kişiler yer alıyor. Bu kişiler ilk gruptaki gibi üstün başarı göstermeseler de kendi ayakları üzerinde durmayı başarmışlardır. 3 yıl daha Türkiye’de kalmaları, mesleki alanlarında sigortalı bir işte çalışmaya devam etmeleri halinde gecikme faizi ve olağan faiz yükünden muaf tutulmalıdırlar. Zor koşullarda alanlarında çalışma başarısının ödülü sadece anaparayı ödemekle yükümlü sayılmaları olacaktır. Anaparanın ödenmesi neticesinde hem KYK tahsili zor olan bir alacağını kısmen de olsa toplamış olacak hem de öğrenim kredisini geri ödeyebilmiş kişilerin anlaşılabilir itirazlarına karşı meşruiyet artırılmış olacaktır.

Üçüncü grupta hem öğrencilik süresinde dikkate değer bir başarı sağlayamamış ama mezun olmuş hem de mezuniyetinin ardından alanında ve sigortalı bir iş hemen bulamamış olan ve borç yapılandırmasının büyük kısmını içeren mezunlar yer alıyor. Bu kişilerin mesleki yeterlilikleri işverenlerin beklentilerinin ve yurt dışı rekabetin altındadır. Makro iktisadi görünümde iyileşme yaşansa dahi bu kişilerin mesleki alanlarında işe girmeleri zordur; birçoğu eğitime harcanan zaman, emek ve paraya rağmen hizmetler sektöründe vasıfsız veya yarı vasıfsız işlerde çalışacaktır. Bu kişilerin kredileri uzun süre ödenemeyecek, ardından hacze düşecek, nihai olarak tahsil sağlanamayacak ve haciz süreci başlayacaktır. Sınırlı gelirlerini hacze bırakmamak için gönüllü kayıt dışı çalışacaklar ve hatta bankacılık sisteminden hiç faydalanmayacaklardır. Neticesinde devletin kredi tahsili kaybına ek olarak uzun vadede gelir vergisi ve SGK prim kaybı da olacaktır; ötesi niteliklerin yeterince geliştirilememesinden ötürü kalkınma yolunda önem arz eden katma değerli üretim sürecinin parçası olamayacaklardır.

Bu grubun eğitim ve staj katılımın zorunlu olduğu ve ardından çalışma taahhüdü içeren karma bir program uygulanmalıdır. Bu kişilerden önlisans mezunları 6 ay, lisans mezunları 12 ay ve yüksek lisans ile doktora mezunları 18 ay olmak üzere merkezi yönetim ve yerel idarelerdeki kamu kuruluşlarında zorunlu eğitim ve staja tabi tutulacaktır. Özel sektör teşebbüsleri de bu programlara katılabilir; staj SGK primleri ve asgari gelir destekleri İŞKUR tarafından üstlenilebilir.

Kendi alanlarında asgari olarak bilmeleri beklenen ama niteliksiz eğitim ve kolay mezuniyetten ötürü edinilemeyen mesleki bilgiler bu programla ilgili meslek kuruluşlarından gelen uzmanlar aracılığıyla ücretsiz aktarılacaktır. Ayrıca temel ve orta düzeyde İngilizce ile Word, Excel ve Powerpoint gibi temel Microsoft Office programlarını kullanma kursuna katılacaklardır. Böylece mezuniyetlerinin ardından bu ek eğitimler neticesinde, yapılacak sınavda da başarılı olmaları kaydıyla, işverenlerin ve çağın asgari beklentilerini karşılayacak ve beyaz yaka işlerde sigortalı çalışabilecek yetkin kişiler geliştirilecektir. Eş anlı stajlarla da iş hayatına alışma, iş disiplini kazanma, iş başvurusu hazırlama, mesleki uygulamaları öğrenme imkânları olacaktır.

Kısacası düşük vasıflarla mezun edilmiş öğrencilere; hayatın zorluklarını görmelerinin ardından ve KYK öğrenim kredisi borcunun neden olduğu baskı neticesinde ikinci bir şans verilmiş olacaktır. Bu esnada zorunlu giderlerini karşılayacak bir ücret de ödenecektir. Stajda tam katılım sağlanması ve bu süreçteki sınavlarda başarılı olunması halinde kredi borcunun gecikme ve olağan faizi silinecektir. Anapara yükü ise sigortalı ve mesleki alanlarında işe başlamalarından itibaren 2 yıl içinde eşit taksitler halinde ödenecektir. Bu uygulamadan faydalanmak için başvuran, mesleki yeterliliklerini artırmakta samimi olan ve bu olanaktan emek vererek başarı gösterenler hem borçların faiz yükünden kurtulmuş olacak hem de özel sektörde çalışabilecek yeterliliğe ulaşmış olacaktır. Devlet ise sadece anapara dahi olsa bir miktar tahsilatı yapmış olacak, fakat eğitim ve staj sürecinde ek masraflar yapacaktır. Ancak bu mezunların çalışmamaları veya sigortasız çalışmaları halinde ileride kaybedilecek sigorta primi ve gelir vergisi azalacaktır.

Tüm bu süreçte staj imkânı sunacak merkezi yönetim ile yerel idarelere bağlı kamu kuruluşları, işbirliği yapmak isteyen özel kuruluşlar, eğitimleri sağlayacak meslek odaları ve üniversitedeki akademisyenler, staj süresince temel ücret ve SGK primlerini üstlenip iş bulmada aracılık eden İŞKUR, borçların tahsilini ve eğitim başarısının ölçümünü yapacak KYK arasındaki eşgüdüm önemlidir. En başta da katılacak gençlerin bu projeye inancı ve disiplinli katılımı mühimdir.

4’üncü gruptaysa öğrencilikleri sonucunda başarı elde etmemiş ve ardından alanlarında sigortalı iş bulamamış; devletin sağlamış olduğu eğitim ve staj programına dahi katılmak istemeyen ve öğrenim kredisi borcunu ödeyemeyenler bulunacaktır. Bu gruba yalnızca gecikme faizi silinme imkânı sağlanacak ve yeni bir borç ödeme takvimi oluşturulacaktır. Kayıt dışı bir şekilde çalışması ve bu esnada yapılandırmaya rağmen borçlarını ödememesi ihtimaline karşı aralıklı denetimlere maruz bırakılacaktır. Bilinçli bir şekilde krediyi batırma tercihindekiler iyiniyetli sayılamayacağı için borcu ödeyemediklerinde hukuki yaptırımlara uğramayı peşinen kabul etmiş olacaklardır. Bu şekilde öğrenim kredisini zamanında ödeyenlerin hakları da kısmen korunmuş olacaktır.

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir