Siyasal Paradigmalar
Ali Tirali Türkiye’de son yirmi yılda yaşadığımız korkunç demokratik gerilemeyi henüz bütün veçheleriyle anlayamadık, analiz edemedik. Devamını Oku 21. Yüzyılda Halkçı-Cumhuriyetçi Bir Sol Deneyim: Boyun Eğmeyen Fransa
Gönderiyi Paylaşın

Ali TİRALİ

Türkiye’de son yirmi yılda yaşadığımız korkunç demokratik gerilemeyi henüz bütün veçheleriyle anlayamadık, analiz edemedik. Bu gerilemenin uzun bir dönem vesayetten kurtulma, liberalleşme, demokratikleşme gibi yanlış söylemlerle maskelenmesi, bu yanlış anlatının kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaştırılması yüzünden uzun zaman bu hastalığın doğru bir teşhisini koymaya imkân bulunamadı. Yanlış (ve kötü niyetli) iddialar şuydu: “Kemalizm ile demokrasi arasında uzlaşmaz bir çelişki var.”, “Kemalizm anti-demokratik bir ideolojidir.”, “Kemalizm büyük halk kitlelerine karşı elit bir azınlığın tahakküm aracı olan bir baskı enstrümanıdır.” Bu söylemler Türkiye’deki kusurlu demokrasinin otoriter sisteme dönüşmesinde büyük rol oynayan kafa karıştırma araçlarıydı.

Kemalizm’in bir ideoloji olup olmadığı konusu şüphesiz bu yazının sınırlı kapsamında irdelenemeyecek kadar geniş ve karmaşık bir mesele. Bu konuda zaten zengin bir akademik literatür mevcut.  Benim bu yazıda temas etmek istediğim mesele, Türkiye’de toplumcu ve halkçı bir demokratik restorasyon için Türk devriminden ve Kemalizm’den tevarüs ettiğimiz değerlerin nasıl bir politik program içinde birleştirilebileceği sorusu. Bu soruyu Fransa’dan bir örneğin ışığında tartışacağım.

Şüphesiz Kemalizm’in en önemli rüknü, altı okta da temsil olunan cumhuriyetçiliktir. Türk devriminin en önemli safhalarından birini de saltanatın kaldırılıp cumhuriyetin ilan edilmesi oluşturacaktır. Cumhuriyetçiliği sadece monarşinin kaldırılmasına indirgememek gerekir. Cumhuriyet ulusu yeni baştan tanımlayan, yurtseverliği ve toplumsal erdemleri monarşi devrindekilerden farklı temellere oturtan, yurttaşları özneleştirirken onlara yeni sorumluluklar yükleyen bir rejimdir. Keza yine altı okta temsil olunan halkçılık ve devletçilik de benzer bir sosyal açılımı temsil ederler. Halkçılık – Burak Cop’un son derece önemli yazısında gösterdiği gibi– İkinci Meşrutiyet’ten süregelen ilerici ideolojik ajandanın parçası olarak cumhuriyete devredilmiş, 1960’lardan itibaren sınıfsal bir içerik kazanmıştır. Devletçilik ise her şeyden önce ekonomiyi sosyalleştirmek anlamı taşır ve 1930’ların büyük iktisadi atılımlarında, sanayi ve ulaşım yatırımlarında tecessüm eden planlamacı, kamucu anlayışın veciz bir ifadesidir.

Yukarda saydığımız siyasi prensipler AKP döneminde baskıcı bir sistemin istinat ettiği temeller olarak itibarsızlaştırılmak istendiler. Fakat tüm bu çabalara rağmen halk kesimlerinin zihninde bu üç kavramın da çağrışımları son derece olumlu olarak kaldı. Dahası 20 yıldır devletteki izleri silinmek istenen Kemalizm geniş kitlelerce bir muhalefet ideolojisi olarak içselleştirilmiş, bürokratik renksizlikten uzak, popüler-demokratik bir halk mobilizasyonunun bayrağı olmuştur.

Dünyanın her yerinde son on yılda –olumsuz manada– popülist olarak andığımız, bazen faşizme temayül gösteren aşırı sağ hareketlerin başarısına tanık olduk. Bu birçok ülkede demokratik gelenekleri, teamülleri, kurumları olumsuz etkiledi. ABD’de Joe Biden ‘la bir çıkış stratejisi gözlemliyoruz, fakat bu çıkış stratejileri şüphesiz her ülkede –ülkenin politik geleneklerine göre- değişiklik gösterecektir. Bu noktada Türkiye’deki demokrasinin yeniden kuruluşu babında da yeni bir Kemalizm ve cumhuriyetçilik yorumunun kilit rol oynayabileceğini söylemek, pek de isabetsiz bir öngörü sayılmaz. Bu noktada ben yeni bir cumhuriyetçilik yorumu için Fransa’da Jean- Luc Mélenchon ve siyasi hareketi olan Boyun Eğmeyen Fransa (La France Insoumise) tarafından temsil edilen politik çizgiyi incelemenin yararlı olduğunu düşünüyorum.

ALTINCI CUMHURİYET

Jean-Luc Mélenchon Fransa’da Parti Socialiste (Sosyalist Parti) saflarında siyasete atılan merkez sol çizgide bir politikacı. 2008’de, tarihsel olarak Fransız solunun en büyük ve köklü partisi olan PS’ten ayrılıyor ve kendi hareketini oluşturuyor. Parti de Gauche (Sol Parti) olarak kurduğu ve Boyun Eğmeyen Fransa’ya evrilen partisi, PS’i –ve geleneksel merkez solu– sağa taviz vermekle ve çizgisini yitirmekle itham ediyor.

Mélenchon’un çözümü ise yine kendi tarih ve siyasi geleneklerinden ilhamla bir siyasi vizyon ortaya koymak. Bilindiği gibi Fransa’da her anayasa değişikliği ile oluşturulan siyasi sistem numaralandırılır: İkinci İmparatorluk, Üçüncü Cumhuriyet gibi. Şu an Beşinci Cumhuriyet yürürlüktedir.  Türkiye’deki İkinci Cumhuriyet tartışmalarının bıraktığı kötü hatıra sizi yanıltmasın: Mélenchon Fransız müesses nizamını liberal değil, cumhuriyetçi zaviyeden eleştiriyor ve uluslarının tarihine damgasını vurmuş olan cumhuriyetçi-devrimci geleneğe sahip çıkmamakla itham ediyor. Bu cumhuriyetçilik –Mélenchon’un kendisini PS’ten daha solda konumlandırmasında da görüleceği gibi- radikal bir ekonomik programla da birleşiyor.  Mélenchon’un başlıca argümanı “Altıncı Cumhuriyet’i ilan ederek ülkesinin kurucu değerlerini, devrimci ve halkçı bir perspektiften restore etmek.

Ekonomik planda ise Mélenchon’un programını oluşturan başlıca unsurlar yeni ve daha işçi dostu bir iş yasası, asgari ücretin yükseltilmesi, servet vergisi, nükleer ve fosil enerjisinin terk edilip 2050 itibariyle tamamen yenilenebilir enerjiye geçiş, emeklilik yaşının 60’a indirilmesi, bütün reçeteli ilaçların ücretlerinin devlet tarafından ödenmesi gibi iddialı ve hallçı bir ajanda oluşturuyor. Tabii PS’le Mélenchon arasındaki asıl büyük ihtilafı oluşturan Fransa’nın ve Fransız Merkez Bankası’nın AB’den mali bağımsızlığının savunulması da Boyun Eğmeyen Fransa’nın programında mühim yer tutuyor.

JAURES’İN VE ATATÜRK’ÜN MİRASI: ORTAK KÖKLER

Mélenchon’un en çok ilham aldığı tarihsel figür, Fransız merkez solunun kurucu babalarından Jean Jaurès’tir. Konuşmalarında, yazılarında Jaurès’e sık sık referans veren Mélenchon, bu önemli ideologun bir kitabına da önsöz yazmıştır. Bugün pek hatırlanmasa da Jaurès, 19.-20. Yüzyıl dönümünde, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki hürriyet mücadeleleriyle ilgilenen, birçok Jön Türk’le şahsen dostluğu olan bir politikacıydı. Fikirleri belli ölçülerde Türkiye’nin 1908-1923 arasındaki devrimci kadrolarını da etkilemiştir. Jaurès Fransız sosyalizminin Fransız toplumun özgün özelliklerini yansıtması gerektiğini, bu açıdan bir “cumhuriyetçi sosyalizm” olduğunu ve 1789 Devrimi’nin tamamlayıcısı olduğunu düşünür, ona göre sosyalizm “devrimci evrim” içinde bu devrimin özgürlük ve eşitlik ideallerini daha da hakim kılacaktır. Keza uluslararası barışın azimli bir savunucusu olan Jaurès “biraz enternasyonalizm vatandan uzaklaştırır, çok enternasyonalizm vatana geri getirir” sözüyle vatanseverlik ve enternasyonalizmin birbiriyle çelişmeyeceğini de ifade etmiştir. Keza orduya, askerliğe karşı olan anarşistlere karşı bir demokratik ve ulusal bir halk ordusunun gerekli olduğunu savunmuştur. Kısacası Atatürk’ün hümanist milliyetçiliğiyle ve cumhuriyetçi-devrimci idealleriyle tam olarak benzeşen bir ideologdur Jaurès.

Boyun Eğmeyen Fransa’nın takip ettiği siyasi çizgi CHP için de yeni bir politik söylem ortaya konulmasına yardımcı olabilir. Cumhuriyetçiliği, halkçı-kamucu bir ekonomik ajandayla berkiterek, geçmişte elitizm olarak damgaladıkları cumhuriyete karşı, dar bir zümrenin çıkarlarını temsil eden, parazit bir “elite” istinat eden bir iktidar blokuna karşı doğru –ve tarihsel bakımdan anlamlı– bir muhalefet hattı çizilebilir.

Tabii bunun için AKP sonrası demokratik restorasyon projesini salt liberal bir anlayışın uhdesine bırakmamak gerekiyor. AKP sonrası Türkiye’yi cumhuriyetin yeniden inşası olarak tasarlamak elzemdir. Bu yeniden inşa sürecinde cumhuriyetin kurucu ilkelerinin çağımızın sosyo-politik gerçekleriyle uyum içinde ve 21. Yüzyılın ihtiyaçlarına cevap veren bir sosyal demokrasinin ulusal kökleri olarak nasıl yorumlanabileceği hususunda “Boyun Eğmeyen Fransa’nın siyasi çizgisi güzel bir örnek oluşturuyor. Fransız ve Türk cumhuriyetçiliklerini birbirlerine sımsıkı bağlayan tarihsel kökler güçlüdür, bir yeniden inşa için her zaman ilham verirler.

Şimdiye kadar Yorum yok.

Aşağıda Yorum bırakmak için ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir